Bir zamanlar, entropinin geri döndürülemez biçimde doygunlaştığı, soğumuş ve donmuş bir evren vardı.
Bu, enerjinin artık klasik anlamda termal etkileşim üretemediği bir eşikti.
Klasik fizik etkileri ortadan kalkmış, kuantum etkilerinin egemen olduğu bir ortam hâkim olmuştu.
Yıldızların tamamı ölmüş, kara delikler son Hawking ışımasıyla buharlaşmıştı.
Evrenin genişlemesi, milyarlarca yıl boyunca karanlık enerjinin baskısıyla süregelmişti.
Artık uzay-zaman, geniş ama içeriksizdi.
Mekânın her noktası, neredeyse homojen bir kuantum vakumuna benziyordu.
Hiçbir foton, hiçbir baryon, hiçbir bilgi klasik yollarla taşınamaz hale gelmişti.
Çünkü yer kavramı artık... yerinden olmuştu.
Zaman da anlamını yitirmişti termodinamik yönü çökmüştü.
Çünkü entropi, ulaşabileceği en yüksek seviyeye dayanmıştı.
Sıcaklık, sıfıra mutlak yakınlığıyla hareketi durdurmuştu.
Bu evrende momentumlar neredeyse durağanlaşmıştı.
Ve o an, Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi hüküm sürmeye başladı.
Momentum dağılımı sabitleştikçe, konum belirsizliği evrenin genişliği kadar büyüdü.
Atomlar, elektronlar, fotonlar;
Her şey, evrenin tamamına yayılan bir olasılık dağılımına dönüştü.
Evren artık bir dalga fonksiyonuydu.
Hiçbir şeyin kesinlik taşımadığı bu sessiz sonsuzlukta,
varlıklar yalnızca olasılık durumları halinde süzülüyordu.
Bir elektron, evrenin hem bir ucunda hem diğer ucunda aynı anda bulunabilirdi,
ama orada olup olmadığını soracak kimse kalmamıştı.
Mekân anlamını yitirmişti.
Kütle, parçacıkların içinde unutulan bir hatıraya dönüşmüştü.
Gözlemciler yoktu.
Ve gözlem olmadıkça, dalga fonksiyonları çökecek neden bulamıyordu.
Evren, artık kuantum süperpozisyon odasına dönmüştü.
Tüm varlık, üst üste binmiş olasılık durumları halindeydi.
Her şey her yerde olabilir, ama hiçbir yerde kesin değildi.
Sonra... bir "etkileşim" gerçekleşti.
Bu bir vakum dalgalanması mıydı?
Bir sanal parçacık çiftinin çarpışması mı?
Yoksa Tanrı’nın gözlemci etkisi taşıyan bilinçli bir kuantum korelasyonu muydu?
Kimse bilmiyordu.
Ama bu olay, dalga fonksiyonunu gözlemle eşdeğer şekilde bozdu.
Ve o anda, olasılıkların sonsuzluğu çatladı.
Dalga fonksiyonları çatırdayarak çöktü.
Her parçacık, kendi yerini buldu.
Her şey, bir tercih yapmaya zorlandı.
Atomaltı parçacıklar yer ve yön seçti.
Kütle, boşluğa tutundu.
Her belirsizlik, tek bir cevaba dönüştü.
Ve trilyonlarca ışık yılına yayılmış olasılık denizi,
fiziksel anlamda imkânsız ama kuantum düzeyde mümkün bir olayı gerçekleştirdi:
Kuantum Tünelleme.
Kuantum tünelleme, klasik fizik yasalarının engel kabul ettiği durumlarda,
bir parçacığın potansiyel bariyerin öbür tarafına geçmesidir.
Ama bu kez tünelleyen bir parçacık değil tüm evrendi.
Evrenin dalga fonksiyonu, kendi uzaysal belirsizlik genişliğini
Planck uzunluğuna denk düşen tekil bir koordinata tünelleyerek çöktü.
Bu, fiziksel değil; olasılıksal bir çöküştü.
Evren, bir matematiksel tekillik haline geldi.
Ve orada, klasik fiziğin tanım yapamadığı bir noktada,
sonsuz yoğunlukta bir kuantum enerji yüklemesi doğdu.
Bu enerji, kuantum vakumun içinden sıçrayarak
yeni bir Büyük Patlama’yı tetikledi.
Zaman yeniden başladı.
Uzay yeniden şişmeye başladı.
Enerji, bilgi ve maddenin tanımı yeniden yazıldı.
Çünkü bir şey olmuştu:
Gözlem etkisi.
Ve bu gözlem etkisi, bir bilincin ürünü müydü?
Yoksa evrenin kendi iç dinamiğinde kaçınılmaz olan bir kuantum salınım mı?
Buna hiç kimse tanık olamazdı.
Ama şu kesindir:
Bir nazar değdi.
Ve evren...
yeniden başladı.
NOT: Bu metin felsefi kurgu, bilimsel temelli bir öyküleme denemesidir. İçerdiği kavramlar arasında Roger Penrose’un Konformal Döngüsel Kozmoloji (CCC) modelinden ilhamla şekillenmiş fikirler yer almaktadır. Ancak anlatı, kurgu ve felsefi yorumlar barındırır.
Temel Parçacık Dedikoduları - Sitcom
https://metalyorgunu.blogspot.com/2025/04/temel-parcack-dedikodular-sitcom.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlarda paylaşın!