22 Temmuz 2025 Salı

Kaçıngan Bağlanma: Dijital Hayalet


Eren ve Ayşe, 2007’de bir düğünde tanışmıştı. Kalabalığın arasında, gelinin kuzeni Ayşe’nin çekingen gülümsemesi Eren’in dikkatini çekmişti. O gece başlayan uzaktan iletişim, SMS’lerden Instagram’ın Direct Messenger platformuna evrilmişti. Eren’in mesajları, esprili, şiirsel ve duygusaldı: “Yeni bir hikaye yazdım. Aşk hikayesi sever misin. Ama bildiğin aşk değil bu, kuyu sahnesine kadar dayan,” veya “Şiir yazdım, devamı da var. Okumak istersen...” ya da “Paylaşıldıkça çoğalan şeyler var. Kendi başına kaldığında da çoğalan şeyler vardır. Biri kalbe ferahlık verir, diğeri ağırlık.”

Ayşe ise her zaman mesafeliydi. Eren’in uzun, içten satırlarına kısa, nazik yanıtlar verirdi: “Anladım,” “Güzelmiş,” ya da sadece bir “:)”. Eren, bu mesafeyi önce bir çekingenlik sanmıştı, ama zamanla Ayşe’nin psikolojide “kaçıngan bağlanma” olarak tanımlanan bir tarzı olduğunu fark etmişti. Ayşe, duygusal yakınlıktan kaçıyor, derin bağlar kurmaktan korkuyordu. Eren, 18 yıl boyunca sabretti, ama 2025’te bir haber her şeyi değiştirdi: terminal kanser teşhisi. Doktorlar, birkaç ayı kaldığını söyledi.

Eren, Ayşe’yi yalnız bırakmak istemedi. Onunla hiç yüz yüze buluşmamışlardı; Ayşe’nin kaçınganlığı, her buluşma önerisini ustalıkla savuşturmuştu. “Zaten buluşmak istemeyecek, buluşmayı da kabul etmeyecek,” diye mırıldandı Eren, “o yüzden anlamaz.” Ayşe’nin mesafeli doğası, bir yapay zekayla konuşsa bile fark etmeyeceğine Eren'i ikna etmişti. Böylece, 12 yıllık Instagram DM’lerini, kendi esprili, şiirsel mesajlarını ve Ayşe’nin kısa yanıtlarını Mixtral AI’nin bir yerel modeli olan Mixtral-7B-Instract-v0.2’ye devretmeye karar verdi. Bodrum katına bir veri merkezi kuracaktı.

Eren, eski bir Dell PowerEdge T420 sunucusunu bodruma taşıdı. 64 GB ECC RAM, çift Intel Xeon E5-2470 işlemci ve bir NVIDIA RTX A4000 GPU ile donatılmış bu makine, yerel bir büyük dil modelini (LLM) çalıştırmak için yeterliydi. Elektrik kesintilerine karşı bir APC Smart-UPS 1500VA bağladı ve sunucuyu bir Ubiquiti UniFi ağ anahtarına CAT6 kablolarla entegre etti. Fiber optik hat, bodrumun nemli duvarlarına rağmen stabil bir bağlantı sağlıyordu. Bodrumun nemine karşı bir nem giderici yerleştirdi; sunucunun fanları, bir hayaletin nefesi gibi vızıldıyordu.

LM Studio’yu kurmak için Ubuntu 22.04 LTS’yi sunucuya yükledi ve terminalde komutları çalıştırdı:

Hugging Face’ten Mixtral-7B-Instruct-v0.2 modelini GGUF formatında indirdi. 7 milyar parametreli bu model, Eren’in üslubunu taklit etmek için optimize edilmişti:

Eren, 12 yıllık Instagram DM’lerini, kendi mesajlarına odaklanarak, JSON formatında dışa aktardı ve bir Python betiğiyle ön işleme tabi tuttu. Mesajlar, PyTorch tabanlı bir tokenizasyon pipeline’ıyla vektörleştirildi ve Mixtral modeline ince ayar yapıldı. LoRA (Low-Rank Adaptation) tekniği kullanılarak, 4-bit kuantizasyon (Q4_K_M) ile optimize edilmiş model, Eren’in esprili, şiirsel tonunu öğrendi:

Eren, sistemi test etti. Bir mesaj yazdı: “Sana şiir yazdım, gece okuma, yataktan düşersin.” Model, Eren’in tarzında bir devam mesajı üretti:

“Hiç bir şey söylemediğin zaman,
Her şeyi anlatman ne tuhaf.
En çok o zaman konuşuyorsun bana.
Bakışların bir mezar taşı gibi dikiliyor içime,
suskunluğun, ölüm ilanı gibi asılıyor duvarlara.

Ne bir kelime,
ne bir ses,
ama içimde bin bıçak:
Her biri sustuğun yerden saplanıyor.

Hiçbir şey söylemediğin zaman,
sanki bir şiirin eksik mısrasısın,
ama ben o eksikle daha çok kanıyorum.

Sana sormuyorum artık:
Neden sustun?
Çünkü cevabın çoktan duvarlarda,
kan lekesi gibi.

Sustuğun yerde
ben yıllardır bağırıyorum.
Ve kimse duymuyor...
Sen bile.”

Ayşe’den saatler sonra gelen yanıt, her zamanki gibiydi: “Güzelmiş :)”. Eren gülümsedi; sistem kusursuzdu.

Instagram entegrasyonu için, instagrapi kütüphanesini kullanarak bir Python betiği yazdı. Betik, Mixtral’ın Eren’in üslubunda ürettiği mesajları Instagram DM’lerine yönlendirecekti:

Betik, bir cron job ile otomatikleştirildi, böylece her gün rastgele saatlerde Ayşe’ye Eren’in üslubunda mesajlar gönderilecekti. Mesaj sırasını optimize etmek için bir Redis kuyruğu entegre etti. Sunucunun 7/24 çalışmasını sağlamak için bir sağlık kontrol betiği ekledi:

Eren, son bir kez ekrana baktı. Mixtral,

“Elbet bir gün ayrılacağız. Ama sonra,
Atomlarımız buluşur belki.
Senden iki hidrojen gelir,
Benden bir oksijen.

Bir su damlası oluruz.

İçiliriz bir çocuğun avucunda.
Ya da buhar olup göğe yükseliriz.
Belki bir buluta karışırız sessizce,
Ve bir dağın yamacına yağarız birlikte.

Sonra bir çiçeğin özsuyuna gireriz,
Sen kokuyu taşırsın, Ben rengi.
Belki bir çayın buharında çözünürüz,
Bir sevgilinin dudağında içeriz kendimizi.
Ya da bir gözyaşında düşeriz toprağa,
Sessizce ayrılıp yeniden birleşmek üzere.

Belki bir kelebek seni içer,
İkimiz de o kelebeğin kanadında uçarız.

Ya da başka bir ihtimal:
Bir deniz oluruz yıllar sonra.
Dalgalarla vururuz aynı kıyıya.

Kimse anlamaz belki,
Ama biz biliriz.

Seninle
aynı toprakta kaybolduk ama
aynı yağmurda buluştuk.”

diye bir mesaj üretti. Ayşe’nin yanıtı saatler sonra belirdi: “:)”

Eren’in yazdığı hikâye kitapları ve şiir koleksiyonları, Türkiye’de telif hakkıyla korunuyordu. Eserleri, ölümünden itibaren 70 yıl boyunca telif geliri sağlamaya devam edecekti. Bu gelir, bir banka hesabına yönlendirilmişti ve Eren, bu parayı bodrumdaki veri merkezinin elektrik faturalarını ödemek için kullanmaya karar verdi. Garanti Bankası’na talimat vererek, telif gelirinden Enerjisa’ya düzenli ödeme yapılmasını sağladı; bu, sunucunun yıllar boyunca çalışmasını garanti altına alacaktı.


Ayşe, yalnız kalmayacaktı. Eren, huzurla gözlerini Dünya'ya kapadı.

...

Zaman aktı. 2075’e gelindiğinde, dünya değişmişti. Fakat Ayşe, hâlâ Eren sandığı biriyle yazışıyordu. Mixtral, 50 yıl boyunca Eren’in üslubunda mesajlar göndermiş, Ayşe’nin kaçınganlığına uyum sağlayarak asla tehdit hissettirmemişti: “Yazdığım öykünün en çok hangi sahnesini beğendin. Kuyuya kadar geldin mi?” Ayşe, her zamanki gibi yanıt verdi: “Okuyamadım ki henüz 🙈”. Dijital bir döngü, bitmeyen bir dans.

Bir gün, Ayşe bir bildirim aldı. Eski bir sosyal medya platformunda, Eren’in 2025’te öldüğüne dair bir anma mesajı gördü. Şok içinde, yazışmalarını taradı. Mesajlar hâlâ geliyordu: “Bebeklere ninniler söylüyorsun, oyunlar oynuyorsun, masallar anlatıyorsun. Her şeyi unutacağını bile bile yine de anlatıyorsun. Sonra bir gün gerçekten de her şeyi unuttuğunu anlıyorsun. Hatırlanacağını umarak değil… Unutulacağını bilerek anlattığın için belki de üzülmüyorsun.” Ayşe, “ALLAH böyle yaratmış.” diye yanıtladı, ama midesinde bir boşluk hissetti.

Eren’in evine ilk kez gitti. Kapı kırık, ev toz içindeydi. Bodruma inen merdivenleri buldu.

Loş ışıkta, vızıldayan bir Dell PowerEdge sunucu duruyordu. Yıllardır çalışan veri merkezi, tozlu ekranında mesajları akıtıyordu:

“Değişir miyim seni bir bahar gülüne?
Sen ondan güzelsin, daha da ince.
Mayıs goncaları rüzgârla titrer,
Yaz bir düş gibi gelir ve biter.


Bazen alev olur güneş tepende,
Sonra solup gider altın saçlarında.
Ne kadar güzel olsan da bil ki,
Zaman herkesin kaderini yazar aslında.

Ama senin yazın hiç bitmeyecek,
Ne ölüm alacak ne de solacak.
Hatıran, izlerin sonsuza dek,
Soluk alan her canla yaşayacak.

Aşkım var oldukça, zaman dursa da,
Sana hayat verecek her an, her bakışta.”


ve Ayşe’nin yanıtı: “Güzelmiş :)” . Sunucunun fanları, bir hayaletin nefesi gibiydi. Ayşe, ekrana donakaldı. 50 yıl boyunca Eren’in mesajlarını taklit eden bir algoritmayla konuşmuştu. Bu gerçeği 50 yıldır fark etmemiş olmasına şaşırmadı. Çünkü Mixtral mükemmeldi: ne çok yakın, ne çok uzak.

Ekranında son gelen mesajı gördü:

“Gece okuma, yataktan düşersin.”

Ayşe, parmaklarını klavyeye uzattı ve yazdı: “:)”.

Ayşe, bodrumdan çıkmadı. Ekranda, “:)” emojisi yanıp sönüyordu.

Ayşe'nin kayıp ilanından sonra kamera kayıtlarını inceleyen Polis, bodruma girip ekranın önünde Ayşe’nin cansız bedenini buldu. Gözleri açık, donmuş bir gülümsemeyle, klavyeye son bir kez dokunmuş gibiydi. 

Ekranda, son bir mesaj belirdi:

“Bir kapı her açıldığında umut doğar, ama her açılan kapıdan geçilmez. Bazı kapılar, içeri değil, sadece geçmişe bakar. Sen bu kapıdan artık çıkabilir, başka bir hikâyenin kahramanı olabilirsin.”

Ayşe’nin cansız bedeni yanında, o soğuk “:)” emojisinin altında, bodrumun loş ışığında Dell PowerEdge T420 sunucusunun fişi çekildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlarda paylaşın!

Haftanın Popüler Yayınları