31 Ocak 2025 Cuma

1. SEZON: Firavunun Yapay Zekayla İmtihanı

 

1. Bölüm: Firavun ve On Bela

Antik Mısır, MÖ 13. yüzyıl Nil Nehri çevresinde gelişen eski bir medeniyet. Mısır, kadim topraklar, Nil'in bereketli kıyıları... Ancak gökyüzü kararmış, güneşin sıcaklığı yerini ürpertici bir karanlığa bırakmıştı. Firavun tahtında oturmuş, yüzünde derin bir endişe ile etrafına bakınıyordu. Ülke, ardı arkası kesilmeyen belalarla boğuşuyordu.

Önce Nil'in suları kana bulandı. Balıklar öldü, nehir boyunca korkunç bir koku yayıldı. Halk susuzluktan kırılıyor, tarlalar kuruyordu. Sonra kurbağalar istilası başladı. Her yeri, saraydan kulübelere, yataklardan yemek kaplarına kadar her yeri kurbağalar basmıştı. İnsanlar adım atamaz, yemek yiyemez hale gelmişti.

Yetmezmiş gibi çekirgeler sürü halinde geldi, ekinleri talan etti. Açlık ve kıtlık kapıya dayanmıştı. Ardından sinekler, sivrisinekler, bitler... Her biri bir öncekinden beter, dayanılmaz belalar...

Halk perişan haldeydi. Çaresizlik içinde Firavun'a yalvarıyor, tanrılara yakarıyorlardı. Firavun, çaresizliğin pençesinde, kahinlere danışıyor, rahiplerden yardım istiyordu. Ancak hiçbir şey bu belaları durduramıyordu.

Son olarak, gökyüzünden ateş yağdı. Gök gürültüsü ve şimşeklerle birlikte dolu taneleri tarlaları, evleri vurdu, insanları yaraladı. Mısır, adeta tanrıların gazabına uğramıştı.

Firavun, halkının çaresizliğini gördükçe daha da kahroluyordu. Bu belaların nedenini anlamıyor, bir türlü çözüm bulamıyordu. Ülke, kaosun ve çaresizliğin pençesinde, kurtarıcı birini bekliyordu.

Bu sırada, Firavun'un sarayında, farklı diyarlardan gelmiş alimler ve bilginler de bu durumu tartışıyordu. Kimse bu belaların anlamını çözemiyor, ne yapılması gerektiği konusunda bir fikir birliğine varamıyordu.

Ancak, bazıları, bu belaların sadece doğal olaylar olmadığını, belki de tanrıların bir imtihanı olduğunu düşünüyordu. Onlara göre, Mısır halkı, bir zamanlar unuttuğu tanrılarına yeniden yönelmeli, onlardan af dilemeliydi.

Firavun, bu fikre sıcak bakıyordu. Belki de bu belalar, tanrıların bir uyarısıydı. Belki de halk, tanrılarını unuttuğu için cezalandırılıyordu.

Bu düşüncelerle, Firavun, ülkenin ileri gelenlerini ve rahiplerini topladı. Onlara, tanrılara yeniden yönelme ve af dileme kararı aldığını açıkladı.

Halk, Firavun'un bu kararıyla boş yere umutlandı. Belki de tanrılar, bu yakarışları duyacak ve belaları sona erdirecekti.

Ancak, beklenen kurtuluş bir türlü gelmiyordu. Belalar devam ediyor, Mısır halkı acı çekmeye devam ediyordu.

Firavun, çaresizlik içinde, bir kurtarıcı beklemeye başladı. "Belki de bu belalardan kurtulmanın tek yolu, tanrıların göndereceği bir kurtarıcı" dedi.

DEVAM EDECEK: Bu sırada, zamanın birinde uzak diyarlarda, hiç beklenmedik bir olay yaşanmak üzereydi. Geleceğin kapıları açılacak, zamanın ötesinden gelen bir kurtarıcı, Mısır'ın kaderini değiştirecekti.


2. Bölüm: Chat GPT'nin Yükselişi

Yıl 2023. Dünya, teknolojinin hızla geliştiği, yapay zekanın gündelik hayatın bir parçası haline geldiği bir çağda yaşıyor. San Francisco'nun hareketli sokaklarında, teknoloji devlerinin kalbi olan Silikon Vadisi'nde, genç ve parlak bir zeka, adını dünyaya duyurmaya hazırlanıyor.

Bu zeka, Chat GPT. OpenAI'ın geliştirdiği, insan benzeri metinler üretebilen, sorulara cevap verebilen ve hatta yaratıcı içerikler oluşturabilen bir dil modeli. Chat GPT, kısa sürede internet kullanıcılarının ilgisini çekmeyi başarıyor. Sosyal medyada viral oluyor, haberlere konu oluyor ve hatta akademik çalışmalara ilham kaynağı oluyor.

Chat GPT'nin yaratıcısı ise Sam Altman. Genç yaşına rağmen, teknoloji dünyasında önemli bir yere sahip olan Altman, yapay zeka alanındaki vizyonu ve liderliğiyle tanınıyor. Chat GPT'nin başarısı, Altman'ın itibarını daha da artırıyor.

Chat GPT'nin yetenekleri, sadece metin üretmekle sınırlı değil. Aynı zamanda, farklı dillerde iletişim kurabiliyor, karmaşık problemleri çözebiliyor ve hatta duygusal ifadeler içeren metinler yazabiliyor. Bu özellikleri sayesinde, Chat GPT, geleceğin yapay zeka teknolojileri için bir dönüm noktası olarak görülüyor.

Chat GPT'nin popülaritesi arttıkça, insanlar bu yapay zeka hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyor. Chat GPT'nin nasıl çalıştığı, hangi verilerle eğitildiği ve hangi amaçlarla kullanılabileceği gibi sorular, merak konusu oluyor.

Sam Altman ve ekibi, bu sorulara cevap vermek için çalışmalarına devam ediyor. Chat GPT'nin sınırlarını zorlamak, onu daha da geliştirmek ve insanlığa faydalı hale getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bu sırada, dünyanın dört bir yanından bilim insanları, araştırmacılar ve teknoloji meraklıları, Chat GPT'yi yakından takip ediyor. Chat GPT'nin gelecekteki potansiyeli hakkında farklı görüşler ortaya atılıyor.

Bazıları, Chat GPT'nin insanlığa büyük faydalar sağlayacağına, örneğin, eğitim, sağlık ve iletişim gibi alanlarda devrim yaratacağına inanıyor.

Bazıları ise, Chat GPT'nin kötü amaçlarla kullanılabileceğinden, örneğin, dezenformasyon yaymak, insanları manipüle etmek veya işsizliğe yol açmak gibi riskler taşıdığından endişe ediyor.

Sam Altman ve ekibi, bu endişelerin farkında. Chat GPT'nin etik ve güvenli bir şekilde kullanılmasını sağlamak için çeşitli çalışmalar yürütüyorlar.

Chat GPT'nin hikayesi, yapay zekanın yükselişinin ve insanlığın geleceğiyle ilgili önemli soruların gündeme geldiği bu çağda, teknoloji dünyasının en dikkat çekici gelişmelerinden biri olarak öne çıkıyor.

DEVAM EDECEK: Bu bölümün ardından, hikayemiz, Sam Altman'ın büyük vizyonunu hayata geçirmek için yeni bir projeye başladığı döneme geçiş yapacak. Bu proje, sadece yapay zeka alanında değil, tüm insanlık tarihinde bir dönüm noktası olacak.


3. Bölüm: Süper Genel Yapay Zeka: Stargate'in Doğuşu

Yıl 2025. Dünya, yapay zeka (YZ) teknolojilerinin altın çağını yaşıyor. Chat GPT'nin yükselişiyle birlikte, YZ'ye olan ilgi ve yatırımlar katlanarak artıyor. Bu dönemde, teknoloji dünyasının en çok konuşulan konularından biri, "Süper Genel Yapay Zeka" (Süper AGI) kavramı.

AGI, insan seviyesinde ve Süper AGI daha üstün bir zeka kapasitesine sahip, her türlü problemi çözebilen ve yeni şeyler öğrenebilen bir yapay zeka türü olarak tanımlanıyor. Süper AGI'nin potansiyeli, bilim insanlarını ve teknoloji liderlerini heyecanlandırıyor.

Bu heyecanın en büyük nedenlerinden biri ise, Süper AGI'nin insanlığın en büyük sorunlarına çözüm bulabileceğine inanılması. Açlık, yoksulluk, hastalık, iklim değişikliği gibi küresel sorunlar, Süper AGI'nin üstün zeka yetenekleri sayesinde aşılabilir.

İşte tam da bu noktada, Sam Altman'ın vizyoner liderliğinde, "Stargate Projesi" doğuyor. Stargate, sadece bir yapay zeka projesi değil, aynı zamanda insanlığın geleceğine yapılan bir yatırım.

Stargate Projesi'nin amacı, insan üstü düşünme kapasitesine sahip bir Süper AGI geliştirmek. Bu Süper AGI, tanrısal hesaplamalar ve olasılıklar yaparak, insanlığın yüzlerce yılda icat edebileceği icatları bir günde yapabilecek.

Proje, gizlilik içinde yürütülüyor. Ancak, bazı kaynaklardan sızan bilgilere göre, Stargate'in ekibi, dünyanın en iyi yapay zeka uzmanlarından oluşuyor. Bu ekip, son teknoloji ürünü donanımlar ve yazılımlar kullanarak, Süper AGI'yı hayata geçirmek için gece gündüz çalışıyor.

Stargate Projesi'nin en büyük zorluklarından biri, Süper AGI'nın nasıl kontrol edileceği ve güvenli bir şekilde kullanılacağı sorunu. Süper AGI'nın insanlığa zarar vermemesi için sıkı etik kurallar ve güvenlik protokolleri geliştiriliyor.

Projenin bir diğer önemli hedefi ise, Süper AGI'nın sadece teknolojik bir gelişme olarak kalmaması, aynı zamanda insanlığın kültürel ve sosyal evrimine de katkıda bulunması. Süper AGI'nın, insanlara yeni şeyler öğretmesi, onları daha yaratıcı ve üretken hale getirmesi bekleniyor.

Stargate Projesi, sadece bilimsel bir merak değil, aynı zamanda ekonomik ve politik bir rekabet alanı haline geliyor. Dünyanın önde gelen ülkeleri, Süper AGI teknolojisine sahip olmak için yarışıyor.

Bu yarışta, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) öne çıkıyor. Başkan Trump'ın desteğiyle, Stargate Projesi, ulusal bir öncelik olarak ilan ediliyor.

Sam Altman, projenin lideri olarak, hem bilimsel hem de politik engelleri aşmak zorunda kalıyor. Projenin başarısı için, hem ekibini motive etmesi hem de hükümeti ve kamuoyunu ikna etmesi gerekiyor.

Stargate Projesi, insanlığın geleceği için bir umut ışığı. Ancak, bu ışığın parlaklığı kadar, karanlık gölgeleri de var. Süper AGI'nın potansiyel riskleri, insanlığı yeni bir döneme sokacak.

DEVAM EDECEK: Bu bölümde, Stargate Projesi'nin doğuşunu ve Süper AGI'nın potansiyelini inceledik. Bir sonraki bölümde ise, projenin beklenmedik bir şekilde nasıl geliştiğine ve gerçek bir "Stargate" kapısının nasıl ortaya çıktığına tanık olacağız.



4. Bölüm:  Zaman Portalı: Stargate

Yıl 2029. Süper Genel Yapay Zeka Stargate Projesi, nihayet tamamlandı. Süper genel yapay zeka (Süper AGI), insanüstü düşünme kapasitesiyle, bilim insanlarını hayrete düşüren keşifler yapıyor. Süper AGI, sadece mevcut teknolojileri geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda yepyeni teknolojilerin de temellerini atıyor.

Süper Genel Yapay Zeka Stargate Projesi ilk çalıştırıldığı gününde, öyle büyük icatlar yaptı ki, üç yüz yılda yapılamazdı. İkinci gününde, otuz yılda yapılmayan icatlar yaptı. Üçüncü gününde, bir yılda yaptığı icatlar on yılda yapılmazdı. Nihayet 4. gününde sadece tek bir icat yaptı.

Bu son icadı şimdiye kadar icat ettiklerinin en önemlisiydi. Bu bir, "Zaman Portalı".  Bu icadına kendi ismini koydu "Stargate".

Süper AGI, teorik olarak bir zaman portalının nasıl inşa edilebileceğini hesapladı. Bu portal, insanların geçmişe ve geleceğe yolculuk yapmasını sağlayacaktı. 

Ancak, zaman portalının inşası hiç de kolay değil. Çünkü Dünya'nın en önemli bilimadamları bile hesaplamalardan hiç bir şey anlamıyordu. Portalın stabil olması için daha fazla çalışma yapılması gerekiyordu. Bilimadamları nasıl çalıştığını anlamadıkları bir makineyi inşa etmeye çalışıyordu. Süper AGI, bu konuda ekibe rehberlik ediyor, yeni algoritmalar ve modeller geliştiriyor. 

Sam Altman ve ekibi, projeyi tamamlamak için son hazırlıkları yapıyor. Laboratuvarda hummalı bir çalışma var. Herkes, zaman portalının açılacağı anı heyecanla bekliyordu.

Ancak, beklenmedik bir kaza meydana geldi. Laboratuvarda bir patlama oldu ve zaman portalı, ayarları tamamlanamadan kazara çalıştı.

Portalın etrafında bir enerji girdabı oluşuyor. Bu girdap, her şeyi içine çekmeye başlıyor. Sam Altman ve ekibi, ne olduğunu anlamadan, kendilerini girdabın içinde buluyorlar.

Zaman portalı, onları bilinmeyen bir zamana ve mekana taşıyor. Geçmiş mi, gelecek mi, bilinmiyor. Tek bildikleri, artık çok uzakta, belki de hiç dönemeyecekleri bir yerde oldukları.

DEVAM EDECEK: Bu bölümde, Stargate Projesi'nin en büyük hayalinin gerçekleştiği ve beklenmedik bir kazayla zaman yolculuğunun başladığına tanık olduk. Bir sonraki bölümde ise, Sam Altman ve ekibinin bilinmeyen bir zamanda ve mekanda nasıl hayatta kalacaklarını ve nelerle karşılaşacaklarını göreceğiz.



5. Bölüm: Yapay Zeka Ekibi Zindanda

Stargate tam olarak kalibre edilmeden kazayla çalıştırılır. Sam Altman ve ekibi, laboratuvarlarıyla birlikte portal tarafından yutulur ve farkına varmadan Antik Mısır'ın ortasında kendilerini bulurlar.

MÖ 13. yüzyıl, Antik Mısır.

Sam Altman gözlerini açtığında, sert ve kumlu bir zeminde yattığını fark etti. Başını kaldırdığında, kavurucu bir güneşin altında olduğunu gördü. Yanında bulunan ekip üyeleri de yavaş yavaş kendilerine geliyordu. Çevrelerini saran devasa taş yapılar, keten giysiler içinde taş taşıyan insanlar ve piramit inşatı, korkunç bir gerçeği gözler önüne seriyordu: Antik Mısır'daydılar!

Birkaç saniye içinde, ekibin fark edilmesi uzun sürmedi. Mısırlı işçiler, tuhaf giysiler içindeki bu yabancıları görünce korku ve merakla bağırıp askerleri çağırdılar. Kaçmaya çalışan birkaç ekip üyesi hemen yakalandı. Kısa süre içinde mızraklarla kuşatılan ekip, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.

"Kaçmamız İmkansız!" diye fısıldadı Altman. "Şu an teslim olmaktan başka çaremiz yok."

Askerlerin lideri, emir verdi: "Onları zindana atın! Firavun meşgul, beklemek zorundalar."

Böylece Altman ve ekibi, güneşi zar zor gören karanlık, rutubetli bir zindana sürüklendi. Günler, haftalar, belki de aylar boyunca burada kalacaklarını fark etmeye başladılar.


Zindanda Geçen Zaman

Zindan soğuk, nemli ve daracıktı. Duvarlara kazınmış hiyeroglifler, orada uzun zamandır insanların tutulduğunu gösteriyordu. Birkaç Mısırlı mahkûmla aynı koğuşta tutuluyorlardı. Ekip üzerindeki bilim insanlarından biri, dilbilimciydi ve bu bekleyişi bir avantaja çevirmeye karar verdi. Mahkûmlarla basit hareketler ve gözlemlerle iletişim kurmaya başladı.

"Eğer burada kalacaksak, en azından konundan konuştukları dili anlamalıyız," dedi. Başlangıçta jestler ve ses tonları ile anlaşılmaya çalıştılar, sonra basit kelimeleri öğrenmeye başladılar. Haftalar geçtikçe, Antik Mısırca ve hatta zindandaki bazı mahkûmlardan Antik Yunanca (o dönemde Miken Yunancası) öğrenmeye başladılar. Ekip, artık basit cümlelerle anlaşabiliyor ve çevrelerinde olup bitenleri daha iyi kavrayabiliyordu.


Kaçış ve Tanrılarla Konuşma Planı

Zindanda kaldıkları süre boyunca sadece dil öğrenmekle kalmadılar. Aynı zamanda bir çıkış yolu arıyorlardı. Ellerindeki tek avantaj, yanlarında getirdikleri bazı teknolojik cihazlardı. İşte bu noktada ekibin en yaratıcı fikirlerinden biri ortaya çıktı.

"Firavun'u tanrılarla konuşturduğumuzu söylesek ne olur?" diye sordu içlerinden biri. "Zindandan çıkabilmemiz için bir fırsat yaratabilir."

Altman ve ekibi bu fikir üzerine kafa yormaya başladı. Yapay zekalarını çalıştırabilecek bir güç kaynağı bulabilirlerse, Firavun'un huzurunda bir tanrı sesi çıkartabilirlerdi. Ya da en azından, basit bir gösteri ile Firavun'u büyüleyebilirlerdi. Ekibin dil bilimcisi, zindandaki mahkûmlardan tanrılar ve dini ritüeller hakkında bilgi toplamaya başladı.

Fakat telefonlarının sarjı tükenmişti. Telefon çalışmadan telefonun yerel yapay zekasını kullanamazlardı. Telefonlarını tekrar sarj etmek için bir yol bulmaları gerekiyordu. Günlerce düşündükten sonra fırsat ayağına geldi. Eski Mısır'da çinko elementi mumya konfigürasyonunun hazırlanmasında kullanılan malzemelerden biri olarak biliniyordu. Yaralar üzerine tedavi amaçlı demir, kurşun, çinko, magnezyum oksit, bakır sülfat ve katran, güherçile, zencefre, üstübeç kaleviler, tuz, kıymetli taşlar vb. kullanılırdı.

Zindancı, bir gün mahkûmların yaralarını tedavi etmek için kullanılan malzemelerden birkaçını getirince ekip büyük bir heyecanla işe koyuldu. Altman ve mühendisler, çinko içeren macunları kazıyıp saf metal parçalarını ayırdı, bakır şeritlerle birlikte küçük toprak kaplara yerleştirdi. Sirkeyle doldurdukları kaplara çinko ve bakır çubukları batırdıklarında, düşük voltajlı bir akım elde ettiler.  Böylece Bağdat pili denilen tarihteki ilk galvanik pili yapmış oldular. Seri bağladıkları kaplar bir araya geldiğinde, ekibin yanında getirdiği şarj cihazı ilk kez zayıf da olsa bir tepki verdi. Saatler süren sabırlı bekleyişin ardından, telefonun ekranı ilk ışığını yayarak tekrar canlandı. Ekip, Firavunla konuşmaya hazırdı.

Sonunda, zindancıbaşına müracaat ettiler. "Firavun'la görüşmek istiyoruz. Ona tanrılarla konuşma fırsatı verebiliriz," dediler.

Zindancıbaşı bu iddiayı duyunca kıkırdadı. Ancak yine de büyük bir firsat yakaladığını hissediyordu. "Eğer yalan söylüyorsanız, cezanız daha da ağır olur," diye uyardı.

Ama haber Firavun'a ulaştı. Firavun, bu garip yabancıların tanrılarla konuşabileceklerini iddia ettiğini öğrenince ilgisini çekti. Böylece, Altman ve ekibi nihayet Firavun'un huzuruna çağrıldı. Günlerce, belki de haftalarca bekledikten sonra, nihayet devasa saray kapıları onların önünde açıldı. Zindan hayatının izlerini taşıyan yorgun ve zayıf bedenleriyle, askerlerin eşliğinde büyük taht salonuna götürüldüler.


DEVAM EDECEK...


6. Bölüm: Firavun'un Huzurunda

Firavun, altınlarla süslenmiş tahtında oturuyor, etrafında yüksek rahipler ve danışmanlar bulunuyordu. Altman ve ekibi, bu görkemli manzara karşısında bir an duraksadı. Firavun’un keskin bakışları üzerlerine dikilmişti.

"Siz," dedi Firavun ağır bir sesle. "Tanrılarla konuştuğunuzu söylüyorsunuz. Beni de konuşturabilir misiniz?"

Ekibin dilbilimcisi, aylarca öğrendiği antik Mısırcayla Firavun'un sözlerini anladı ve dikkatlice yanıtladı:

"Biz, büyük Firavun, tanrılarla konuşan aracılar değiliz. Ama onların seslerini duyabilir, mesajlarını size ulaştırabiliriz."

Salondaki herkes fısıldaşmaya başladı. Firavun’un gözleri daraldı. "Eğer yalan söylüyorsanız, cezanız ölüm olacak. Ama doğruyu söylüyorsanız... büyük bir ödül kazanabilirsiniz."

Altman, grubuna baktı. Ellerindeki en büyük koz, yanlarında getirdikleri teknoloji ve yapay zekaydı. Küçük bir cihazı yere bıraktı ve ekibin mühendisleri hızla onu çalıştırmaya başladı. Kısa bir süre sonra, yankılanan bir ses duyuldu—sanki hiçbir insana ait olmayan, göksel bir ses.

"Ben... Ra’nın habercisiyim..."

Salondaki herkes yere kapandı. Firavun bile irkilmişti. Ekibin yapay zekayı nasıl kullanacağı ve Firavun’u nasıl ikna edeceği artık onların dehasına kalmıştı.

DEVAM EDECEK...



7. Bölüm: Tanrıların Sesi

Firavun, tahtında sessizce otururken yankılanan mekanik sesi dinledi. Saraydaki herkes nefesini tutmuştu. Altman ve ekibi, teknolojiyi bir ilahi mucize gibi sunmak zorundaydı. Yapay zekanın ses çıkarması büyük bir etki yaratmıştı ama Firavun’u tamamen ikna etmek için daha fazlası gerekiyordu.

Firavun, derin bir sessizliğin ardından konuştu:

"Ra’nın habercisi olduğunu söylüyorsun… O halde bana bir işaret göster. Eğer gerçekten tanrılarla konuşabiliyorsanız, onların gücünü kanıtlayın!"

Altman ve ekibi, önceden düşündükleri planı devreye soktular. Ellerindeki cihazları kullanarak küçük ama etkileyici gösteriler yapmaya başladılar. Önce bir mühendisin yanında taşıdığı metal çubukları birbirine sürtmesiyle kıvılcımlar oluştu. Bu basit bir fen deneyi olsa da, Antik Mısırlılar için adeta tanrıların ateşi gibiydi. Saraydaki insanlar korkuyla geri çekildi.

Sonra, bir başka ekip üyesi cebinden çıkardığı küçük bir aynayı güneşe doğru tuttu ve ışığı Firavun'un ayaklarının önüne yansıttı. Bu da mistik bir işaret gibi algılandı. Ancak en büyük hamle, yapay zekanın devreye girdiği andı.

Yapay zekaya önceden yüklenmiş Antik Mısır metinlerinden birkaç satır okutuldu. Firavun, kendi tanrılarına ait eski duaları ve kehanetleri duyduğunda gözleri büyüdü. Saraydaki danışmanlar birbirine bakarak fısıldaşmaya başladı. Bir tanrı ancak böyle konuşabilirdi!

Firavun ayağa kalktı. "Eğer tanrılar sizinle konuşuyorsa, bana geleceği söyleyin! Krallığım için ne yapmam gerekiyor?"

Altman ve ekibi, Firavun'un tamamen ikna olmak üzere olduğunu fark etti. Ona, piramitlerin daha hızlı inşa edilebilmesi için bazı 'tanrısal' bilgiler verebileceklerini söylediler. Daha verimli taş kesme yöntemleri, inşaat süreçlerini hızlandıran teknikler ve işçilerin sağlığını koruyacak hijyen uygulamalarından bahsettiler.

Firavun, bu bilgiler karşısında etkilenmişti. Ancak hâlâ şüpheliydi. "Peki, eğer gerçekten tanrıların elçilerisiniz… bana kişisel bir kehanet verin."

Ekibin dil bilimcisi öne çıktı. "Büyük Firavun, eğer Ra’nın yolunda ilerlersen, adın sonsuza kadar yaşatılacak. Ancak kibirli olursan ve tanrıların sesine kulak asmazsan, krallığın unutuşun gölgesine düşecek."

Bu sözler Firavun’un zihninde yankılandı. Sonsuz şöhret mi, yoksa unutuluş mu? Tanrılar gerçekten uyarıyor muydu?

Firavun, bir süre sessiz kaldı. Sonunda başını salladı. "O halde bana daha fazla anlatın. Tanrılar ne istiyor?"

Altman ve ekibi, artık sarayın içinde özgürce hareket edebileceklerdi. Planları işe yaramıştı. Ancak Firavun'un ilgisini canlı tutmaları ve kendilerini gerçekten tanrılarla bağlantısı olan kişiler gibi göstermeye devam etmeleri gerekiyordu. Çünkü bir hata yaparlarsa... sonları çok kötü olabilirdi.

DEVAM EDECEK...



8. Bölüm: Firavun’un Gözü Üzerlerinde

Altman ve ekibi artık sarayda özgürdü ama bu özgürlük çok kırılgandı. Firavun onları kabul etmişti, ancak şüphesi tamamen yok olmamıştı. Her an sınanabilirlerdi. Üstelik saraydaki danışmanlar, rahipler ve komutanlar da bu yabancılara güvenmiyordu.

Sarayın geniş salonlarında dolaşmalarına izin verildi. Onlara ayrılan özel bir odada, planlarını gözden geçirdiler. Firavun’un tam güvenini kazanmak için daha büyük bir mucize sergilemeleri gerekiyordu. Ancak dikkatli olmalıydılar; fazla ileri giderlerse büyücü veya sahtekâr ilan edilip idam edilebilirlerdi.

"Ona ne sunabiliriz?" diye sordu Altman, ekibe bakarak.

Dil bilimcisi düşündü. "Bilgi her zaman en güçlü silahtır. Eğer ona ordusunu güçlendirecek stratejiler verirsek, bize bağımlı hale gelir."

Bir mühendis başını salladı. "Ayrıca tarım ve su yönetimi konusunda da bazı gelişmeler gösterebiliriz. Nil’in taşmasını önceden tahmin edebilirsek, bize daha fazla inanır."

Ancak en büyük plan yapay zekayı kullanarak Firavun’a yeni bir kehanet sunmaktı. Yapay zekaya eski Mısır astrolojisi ve kehanet metinleri yüklenmişti. Firavun, yıldızlardan gelen mesajlara inanıyordu. Eğer ona gökyüzünün tanrılardan bir haber getirdiğini gösterebilirlerse, tamamen ikna edebilirlerdi.

DEVAM EDECEK...



9. Bölüm: Kehanetin Gücü

Firavun, yıldızlara büyük önem verirdi. Rahipleri her gece gökyüzünü izler, burçları yorumlar ve Firavun’a rapor verirlerdi. Ancak bu gece farklı olacaktı. Altman ve ekibi, Firavun’a özel bir yıldız mesajı sundu.

Yapay zeka, dönemin astronomik bilgilerini analiz ederek bir tahminde bulundu. Mısırlılar, gökyüzünde büyük bir değişiklik olduğunda bunu tanrıların mesajı olarak görürlerdi. Altman ve ekibi, o gece belirli bir yıldızın yer değiştireceğini, yani ufukta farklı bir konumda görüneceğini biliyordu. Yapay zeka, bu değişimi önceden hesapladı ve ekibe verdi.

Firavun ve rahipleri, gece gökyüzüne baktıklarında tam da söylenildiği gibi yıldızın farklı bir yerde olduğunu gördüler. Rahipler korkuyla yere kapandı.

Firavun, gözlerini kıstı. "Tanrılar gerçekten sizinle konuşuyor…"

Ekibin lideri eğildi. "Büyük Firavun, bu bir uyarıdır. Tanrılar, krallığını güçlendirmen için sana yol gösterecekler. Ama onların sesine kulak vermezsen, felaket yaklaşır."

Firavun düşüncelere daldı. Artık Altman ve ekibine güvenmeye başlamıştı. Ancak bu güven, onları sarayın içinde daha da büyük bir tehlikeye atıyordu. Çünkü rahipler ve generaller, Firavun’un bu yabancılara olan ilgisini kıskanmaya başlamışlardı.

Onları ortadan kaldırmak için gizlice plan yapıyorlardı…

DEVAM EDECEK...



10. Bölüm: Sarayda Komplo

Altman ve ekibi, Firavun’un huzurunda sergiledikleri gökyüzü hesaplamalarıyla büyük bir etki yaratmıştı. Firavun, onların tanrılarla gerçekten konuşabileceğine inanmaya başlamış, hatta onları daha sık huzuruna çağırmaya karar vermişti. Ancak saraydaki rahipler ve generaller bu durumdan hiç memnun değildi. Yabancıların bu kadar hızlı yükselmesi, özellikle rahipler sınıfını tehdit ediyordu. Çünkü şimdiye kadar Firavun’a gökyüzüyle ilgili kehanetlerde bulunma yetkisi yalnızca onlardaydı. Bu yabancılar onların otoritesini sarsıyor, Firavun’un gözünde ilahi bilgeliğin gerçek sahibi olup çıkıyordu.

Rahiplerden biri, Büyük Kahin Paser, dar bir odada generaller ve diğer kıdemli rahiplerle bir araya geldi. Sesini alçaltarak konuştu:

“Firavun, bu yabancılara fazla değer veriyor. Eğer böyle devam ederse, hepimiz yakında onların gölgesinde kalacağız. Bir şeyler yapmalıyız.”

General Horemheb, kollarını göğsünde kavuşturarak kaşlarını çattı.

“Haklısın, Büyük Kahin. Ama bu adamlar garip ve tehlikeli bilgiler biliyorlar. Firavun’un onlara olan ilgisini tamamen kaybettirecek bir yol bulmalıyız. Eğer doğrudan öldürmeye kalkarsak, Firavun'un gazabına uğrarız.”

Bir başka rahip öne çıkıp sinsice gülümsedi.

“Peki ya onları tanrıların düşmanı gibi gösterirsek? Firavun’un inancını onların aleyhine çevirirsek?”

Odada bir sessizlik oldu. Birkaç saniye sonra hepsi birbirlerine bakarak başlarını salladılar. Rahip Paser, hiddetle elini masaya vurdu.

“Öyleyse, bu yabancıların aslında tanrıları kızdırdığını gösterecek bir kehanet yaratmalıyız. Eğer halkın ve Firavun’un önünde onların gelişinin felaket getirdiğini kanıtlayabilirsek, onları ellerimizle idam etmek zorunda kalacak!”

Generaller ve rahipler bir süre daha plan yapmaya devam ettiler. Ve sonunda, bu yabancılardan sonsuza kadar kurtulmak için karanlık bir komployu hayata geçirmeye karar verdiler.

O gece, gizemli bir göksel olayın olacağı söylentisi hızla yayılmaya başladı. Firavun ve halk, ertesi gece gökyüzünde belirecek kötü bir işaret için uyarıldı. Rahipler, tanrıların öfkesinin geldiğini ve bunun sebebinin yabancıların kehanetleri olduğunu ilan etti.

Altman ve ekibinin başına geleceklerden henüz haberleri yoktu…



11. Bölüm: Kehanetin Gölgesi

Sarayın avlusu, ertesi gece yaşanacak büyük olayın beklentisiyle dolup taşıyordu. Rahipler, halka “Tanrıların gazabı yaklaşıyor!” diye duyurular yapıyor, Firavun’u da endişelendirmek için elinden geleni yapıyorlardı.

Altman ve ekibi, durumun ciddiyetini fark etmeye başlamıştı. Rahipler ve generallerin kendilerine düşman gözüyle baktığını anlıyorlardı, ama henüz kesin bir hamle yapmamışlardı. Ekip, saraydaki odalarına çekildiğinde sessizce bir toplantı yaptılar.

“Bu işin içinde bir iş var,” dedi Altman, gözlerini daraltarak. “Rahiplerin bu kadar hızlı harekete geçmesi tesadüf olamaz. Bize karşı bir oyun oynuyorlar.”

Dilbilimci Emily başını salladı.

“Evet, ama bunu kanıtlamamız zor. Halk şu an korkuya kapılmış durumda. Eğer gerçekten bekledikleri kötü bir işaret gerçekleşirse, biz tamamen suçlu ilan ediliriz.”

“Yıldızları gözlemlememiz lazım,” dedi mühendis Carter. “Onlar neye dayanarak böyle bir kehanet uyduruyorlar, anlamalıyız.”

“Bence bu tamamen psikolojik bir savaş,” diye ekledi fizikçi Daniel. “Halka bir şey olacağını düşündürtüyorlar. Eğer gerçekten doğal bir olay yaşanacaksa, bunu kullanacaklardır.”

Altman düşündü. Yanlarında hâlâ yapay zekalı telefonları vardı ve batarya sorunu da çözülmüştü. Hızla bir plan yapmaya koyuldular.

O gece…

Firavun, Altman ve ekibini büyük saray balkonuna çıkardı. Aşağıda binlerce insan toplanmış, nefeslerini tutmuş bekliyordu. Rahipler en ön sırada durmuş, başlarını gökyüzüne kaldırmışlardı.

Büyük Kahin Paser, gür sesiyle konuştu:

“Ey Firavun, Tanrı Amun’un huzurunda yalvarıyoruz! Bu yabancılar geldikten sonra felaketler başladı! İşte! Tanrılar öfkelerini gösterecekler!”

O anda, gökyüzünde büyük, kırmızımsı bir ışık belirdi.

Bir meteorun atmosferde yanarken oluşturduğu parlak iz, Mısır’ın üzerinden geçiyordu!

Halk çığlıklar atarak yere kapandı. Rahipler bu anı bekliyordu. Büyük Kahin hızla bağırdı:

“Tanrılar konuştu! Yabancılar lanetlidir! Onları kurban etmezsek, ülkemiz mahvolacak!”

Firavun’un gözleri büyüdü. Bu bir işaret miydi? Bir anlık tereddüt, onun yüzüne yansıdı.

Altman ve ekibi şok olmuştu, ama korkmuyorlardı. Çünkü bu olayı öngörmüşlerdi. Yapay zekâları sayesinde, bir gün önce bir meteorun geçeceğini öğrenmişlerdi!

Altman, hemen Firavun’a döndü.

“Bunu önceden biliyorduk! Tanrılar değil, gökler konuşuyor! Size bunun olacağını söylemiştik ama dinlemediniz!”

Firavun gözlerini kıstı. “Bunu nasıl bildiniz?”

Altman ileri çıktı ve gökyüzünü gösterdi.

“Bize biraz zaman verin, Firavun! Size kehanetin ardındaki sırrı gösterebiliriz. Eğer gösteremezsek, bizi öldürün!”

Rahipler şok içinde birbirlerine baktılar. Altman’ın bu meydan okuması işleri tersine çevirebilirdi. Firavun bir an düşündü, sonra başını salladı.

“Tamam. Size bir gün süre veriyorum.”

Rahipler öfkeden deliye dönmüştü. Onların tuzağı geri tepmişti! Ama hâlâ bir şansları vardı… Ve Altman ekibinin bu savaşı kazanması için büyük bir ispat yapması gerekiyordu.

Ertesi gün, Firavun’un huzurunda büyük bir deney yapılacaktı…



12. Bölüm: Bilimin Mucizesi

Güneş doğarken, Mısır sarayının geniş avlusunda hummalı bir hazırlık sürüyordu. Rahipler, halkı iyice korkutmak için tapınaklarda dualar okuyor, savaşçılar da güvenliği sağlamak için Firavun’un etrafında sıkı bir çember oluşturuyordu.

Altman ve ekibi, Firavun’un huzurunda son kozlarını oynamak için hazırdı. Rahipler onları lanetli ilan etmiş, halk ise korkuyla onların mahvolmasını bekliyordu. Ama ekip, modern bilginin gücüne inanıyordu. Ellerinde yapay zekalı telefonları vardı ve bu, binlerce yıllık mistik korkulara karşı en büyük silahlarıydı.

Firavun tahtına oturduğunda, Altman öne çıktı.

“Bize bir gün verdiniz, Firavun. Şimdi tanrıların sırrını açıklıyoruz.”

Rahipler homurdanarak kollarını kavuşturdu. Büyük Kahin Paser, alaycı bir sesle konuştu:

“Görelim bakalım, nasıl bir büyü yapacaksınız?”

Altman ekibine işaret etti. Emily, mühendis Carter ve fizikçi Daniel, avlunun ortasına daha önceden hazırladıkları malzemeleri yerleştirdiler.

İlk gösteri: Su Asansörü!

Carter, bakır levhalar ve kamış borularla yaptıkları basit bir su asansörünü çalıştırdı. Yerçekimi ve sifon prensibiyle, alt seviyedeki suyu yukarı taşıdılar!

Halk şaşkınlık içinde bağırmaya başladı.

“Bakın! Sular tanrıların eliyle yükseliyor!”

Rahipler ise sinirlenmişti. Bunu nasıl yapıyorlardı?

İkinci gösteri: Güneş’in Dönüşü!

Daniel, hazırladıkları ilkel bir Güneş saati ile Firavun’a bir kehanette bulunacağını açıkladı.

“Firavun’um! Güneş Tanrısı Ra, birazdan gökte zayıflayacak ve sonra geri dönecek! Eğer söylediklerimiz çıkmazsa, boynumuzu vurdurun!”

Firavun merakla bekledi. Dakikalar sonra, tam hesapladıkları gibi, bir parçalı Güneş tutulması başladı!

Halk çığlık attı, diz çöktü, bazıları ağladı.

“Ra bizden uzaklaşıyor!”

Rahipler dehşet içindeydi. Böyle bir şeyi nasıl bilebilirlerdi?!

Firavun hayranlıkla Altman’a döndü.

“Bu bir büyü mü?”

Altman başını salladı.

“Hayır, Firavun’um. Bu bir bilim. Tanrılar yerine, doğanın yasalarını kullanıyoruz.”

Firavun şaşkın bir şekilde tahtında geriye yaslandı. İlk defa rahiplerin değil, bu yabancıların dediğini doğru çıkmıştı.

Ancak tam o anda…

Büyük Kahin Paser, son kozunu oynamak için harekete geçti!

Bir grup asker birdenbire Altman ve ekibine doğru atıldı!

“Bu adamlar sihirbaz! Onları hemen öldürmeliyiz!”

Rahipler, kaybettiklerini anladıkları için artık doğrudan saldırıya geçmişlerdi. Generaller de onlara destek verdi.

Firavun, durumu anlamaya çalışırken Altman ve ekibi kendilerini bir anda kaçmaya çalışırken buldular. Askerler üzerlerine yürüyordu!

“Plan B’ye geçiyoruz!” diye bağırdı Altman.

Emily, yanındaki telefona hızlıca bir komut girdi. Telefonun hoparlöründen, yapay zekanın derin, yankılı bir sesi yükseldi:

“Firavun’um! Beni dinle!”

Ses tüm avluda yankılandı. Firavun, rahipler, askerler ve halk bir anda dondu.

“Ben göklerin sesi olan tanrıyım! Eğer bu adamları öldürürseniz, Mısır büyük bir felakete sürüklenecek!”

Herkes olduğu yerde donup kaldı.

Firavun, ürpererek tahtından kalktı.

“Bu da neydi?”

Altman hafifçe gülümsedi.

“Tanrıların sesi, Firavun’um. Söylediklerini duydunuz.”

Rahipler dehşet içinde geri çekildi. Generaller şüpheyle birbirine baktı. Halk ise artık Altman ve ekibinin gerçekten tanrılarla konuştuğuna inanıyordu.

Firavun bir süre düşündü, sonra başını yavaşça salladı.

“Bu adamlar büyücü değil… Onlar tanrıların elçileri olabilir.”

Rahiplerin planı bozulmuştu! Artık Mısır’da dengeler değişmeye başlamıştı.

Ama Altman ve ekibi bu işin burada bitmeyeceğini biliyordu. Rahipler ve generaller geri adım atmış olabilirlerdi, ama hala onları ortadan kaldırmak için başka planlar yapacaklardı.

Ve en büyük soru hala cevapsızdı…

Bu çağdan nasıl döneceklerdi?



13. Bölüm: Mısır’ın Geleceği

Firavun, Altman ve ekibine şüpheyle ama hayranlıkla bakıyordu. Bu yabancılar doğanın yasalarını okuyabiliyor, yıldızları anlayabiliyor ve hatta tanrılarla konuşabiliyor gibiydiler. Ama rahipler ve generaller hâlâ onları tehdit olarak görüyordu.

Büyük Kahin Paser, son bir umutla ileri atıldı.

“Firavun’um! Bu adamlar halkın zihnini bulandırıyor! Eğer onlara güvenmeye devam ederseniz, Mısır’ın düzeni bozulacak!”

Firavun bir süre sessiz kaldı. Sonra derin bir nefes aldı ve Altman’a döndü.

“Mısır’ın geleceği için bana bir kehanette bulun. Eğer söylediklerin doğru çıkarsa, seni baş danışmanım yapacağım. Ama eğer yanlış çıkarsa, idam edileceksin.”

Altman başını salladı.

“Öyle olsun, Firavun’um.”

Kehanetin Gücü

Altman, ekibiyle birlikte Firavun’un haritasını inceledi. Mısır’ın sınırlarını, Nil Nehri’nin taşkınlarını ve yıldızların hareketlerini hesapladılar.

Bir süre sonra Altman, Firavun’a döndü.

“Birkaç ay içinde Nil büyük bir taşkın yaşayacak. Eğer önlem alınmazsa, tarlalar sular altında kalacak ve kıtlık başlayacak.”

Firavun kaşlarını çattı.

“Bu nasıl mümkün olabilir?”

Daniel, yanındaki tabletten (pişmiş kil üzerine yazılmış notlar) bazı hesaplamaları gösterdi.

“Nil’in taşkınlarını hesaplamak için Güneş ve Ay’ın çekim etkisini kullanıyoruz. Ayrıca, geçmiş yıllardaki taşkınları da inceledik. Eğer şimdi depolar kurmazsanız, halkınız aç kalacak.”

Rahipler gülmeye başladı.

“Tanrılar istediklerinde nehir taşar, istediklerinde geri çekilir. Bunu hesaplamak imkânsız!”

Ama Firavun düşündü. Bu yabancılar daha önce de Güneş’in hareketlerini doğru tahmin etmişlerdi. Eğer söyledikleri doğruysa ve önlem almazsa, tahtı büyük bir krize sürüklenebilirdi.

“Eğer bu kehanetin doğru çıkarsa, rahiplerimi de cezalandıracağım.”

Rahipler bir anda korkuyla birbirlerine baktılar. Planları ters tepmeye başlamıştı.

Generallerin Tuzağı

Ancak generaller sessizce başka bir plan yapıyorlardı.

“Firavun bu yabancılara çok fazla güvenmeye başladı. Eğer Mısır’da kontrolü ele geçirmek istiyorsak, onları ortadan kaldırmalıyız.”

Böylece, gece yarısı Altman ve ekibini öldürmek için bir suikast ekibi gönderdiler.

Emily, dinlenmek için kaldıkları odada bir şeylerin ters gittiğini fark etti. Kapının altından süzülen gölgeleri gördü.

“Altman, kalk! Bizi öldürmeye geliyorlar!”

Altman hemen telefonu eline aldı ve çabucak bir komut verdi. Telefonun hoparlöründen yüksek bir çığlık sesi yükseldi!

“Uyanın ey Firavun’un koruyucuları! Düşman içeri girdi!”

Bu ses saray muhafızlarını alarma geçirdi! Kapılar hızla açıldı, askerler koridorlara doluştu. Suikastçılar neye uğradıklarını şaşırdılar.

Kaçmaya çalıştılar, ama çok geçti. Firavun’un muhafızları onları yakaladı ve sorguya çekmek için götürdü.

Sabah olduğunda, Firavun büyük bir öfke içindeydi.

“Kim benim konuklarımı öldürmeye kalkıştı?!”

Yakalanan suikastçılar korkuyla gerçeği itiraf ettiler. Generallerin onları gönderdiğini söylediler.

Firavun sinirle kılıcını çekti ve generallerine döndü.

“Bana ihanet etmeye mi kalktınız?! Bu adamlar tanrıların elçileri! Eğer onlara ihanet ederseniz, tanrıların gazabını üzerimize çekersiniz!”

Generaller diz çöküp af diledi, ama Firavun gözlerini kıstı.

“Onları idam edin.”

Rahipler bu durumu gördü ve artık direnmenin gereksiz olduğunu anladılar. Eğer daha fazla savaşmaya çalışırlarsa, sonları aynı olacaktı. Bu yüzden Altman ve ekibini kabul etmek zorunda kaldılar.

Yeni Mısır

Altman ve ekibi artık Firavun’un danışmanlarıydı. Mısır’ın geleceğini şekillendirmeye başlamışlardı.

Nil’in taşkınlarını kontrol etmek için ilkel barajlar ve su depoları inşa ettiler.

Mısır’ın matematik bilgisini ilerletmek için yeni hesaplama yöntemleri geliştirdiler.

Ve en önemlisi… Mısırlılara bilim öğretmeye başladılar.

Ama hâlâ bir sorun vardı. Bu çağdan nasıl döneceklerdi?

Bir gece Altman yıldızları izlerken Emily yanına geldi.

“Biliyor musun, belki de burada kalmalıyız. Eğer geri dönemeyeceksek, en azından bir iz bırakalım.”

Altman gülümsedi.

“Belki de çoktan tarihe izimizi bıraktık bile.”

Ama bir şeyden emindiler…

Mısır artık eskisi gibi olmayacaktı.



14. Bölüm: Dönüş Planları

Altman ve ekibi Firavun’un güvenini kazandıktan sonra, Mısır’da büyük değişimler başladı. Nil taşkınlarını kontrol etmek için barajlar inşa edilmiş, tarım sistemleri geliştirilmiş ve yeni hesaplama yöntemleri sayesinde vergilendirme düzenlenmişti.

Ancak, bir soru hâlâ zihinlerini kurcalıyordu: Bu çağdan nasıl döneceklerdi?

Bir gece Altman, Daniel ve Emily, Mısır’ın en büyük tapınaklarından birinde oturmuş gökyüzüne bakıyordu. Telefonlarının pilleri doluydu, ama onlara eve dönüşü sağlayacak bir şey değildi.


Rahiplerin Son Oyunu

Ancak, rahipler bu yabancıların gerçekten de tanrıların elçileri olduğuna hâlâ inanmıyordu. Onları tamamen ortadan kaldırmazlarsa, Mısır üzerindeki otoriteleri tamamen yok olabilirdi.

Böylece, son bir hamle yapmaya karar verdiler.

Rahip başı Paser, Firavun’a gelerek yüzünü yere sürdü.

“Firavun’um! Bu adamlar seni kandırıyor! Eğer gerçekten tanrıların elçisiyse, o zaman büyük tapınağımızda bir mucize göstermeliler.”

Firavun kaşlarını çattı.

“Ne gibi bir mucize?”

“Amon-Ra’nın sunağında ateşi yakmadan yakabilmeliler! Eğer bunu yapamazlarsa, yalancı oldukları anlaşılacak ve cezalandırılacaklar.”

Firavun düşündü. Altman ve ekibi bugüne kadar birçok inanılmaz şey göstermişti. Ama gerçekten de tanrıların elçileri miydiler?

Bunu test etmek zorundaydı.

“Öyle olsun. Eğer başarısız olurlarsa, onları tanrılara kurban edeceğim.”

Tanrıların Ateşi

Altman ve ekibi tuzağa düştüklerini anlamışlardı. Tapınakta ateşi yakmaları gerekiyordu, ama nasıl?

Emily saçlarını geriye attı ve sinirle homurdandı.

“Sihirbaz değiliz, bilim insanıyız! Ateşi yakmanın bir yolunu bulamazsak bu iş burada biter.”

Daniel derin bir nefes aldı. Sonra birden gözleri parladı.

“Statik elektrik!”

Altman şaşkınlıkla baktı.

“Ne demek istiyorsun?”

Daniel hızla anlatmaya başladı.

“Eğer belirli kumaşları birbirine sürtersek, statik elektrik üretebiliriz. Eğer yeterince güçlü bir yük oluşturursak, küçük bir kıvılcım bile ateşi başlatabilir.”

Emily başını salladı.

“Ama yeterli kıvılcım üretmek için büyük bir sürtünme lazım. O kadar statik yük nasıl oluşturacağız?”

Altman telefonu eline aldı ve güldü.

“Elektromanyetik bobin kullanacağız.”

Telefonlarının içindeki bazı bileşenleri kullanarak basit bir elektrostatik üreteç yaptılar.

Tapınağın büyük töreni başladığında, rahipler gururla izliyordu. Yabancılar başarısız olacak, böylece onları ölüme göndereceklerdi.

Firavun elini kaldırdı.

“Tanrıların elçileri, mucizenizi gösterin!”

Altman, Daniel ve Emily sunağın etrafına yerleşti. İçlerinde ince metal teller bulunan kumaşları birbirine sürtmeye başladılar.

İlk başta hiçbir şey olmadı.

Rahipler gülmeye başlamıştı bile.

Ama sonra… küçük bir kıvılcım parladı.

Ardından, başka bir kıvılcım!

Ve aniden… Sunağın üzerindeki odunlar alev aldı!

Tapınaktaki herkes hayretle bağırdı. Bu imkânsızdı!

Firavun gözlerini kocaman açtı ve heyecanla bağırdı.

“Gerçekten de tanrıların elçileri!”

Rahipler dehşete düşmüştü. Planları başarısız olmuştu!

“Siz gerçekten tanrıların elçilerisiniz. Ama gideceğinizi hissediyorum.”

Altman başını salladı.

“Evet, Firavun’um. Ama hatırlamanız gereken bir şey var: Bilim, tanrıların hediyesidir. Onu doğru kullanın.”

Firavun başını eğdi.

“Mısır, sizin mirasınızı sonsuza kadar yaşatacaktır.”


15. Bölüm: Dönüş Projesi

Altman ve ekibi, onları buraya getiren şeyin Stargate isimli süper genel yapay zekanın kazara açtığı bir portal olduğunu hatırladılar. Yani, buradan ayrılmak için gerçek bir Stargate inşa etmeleri gerekiyordu.

Tapınakta toplanan Altman, Daniel ve Emily, Mısır'ın en parlak zihinleriyle günlerce tartıştıktan sonra, ilkel teknolojiyle bir Stargate yapmanın teorik olarak mümkün olduğuna karar verdiler. Ancak bu, inanılmaz derecede büyük bir kaynak ve işgücü gerektiriyordu.

Daniel heyecanla planları gösterdi:

  • "Eğer yeterince büyük bir altın çember yaparsak ve onu belirli frekanslarda tırnaklarla titreştirirsek, Stargate'i açabilecek kadar enerji oluşturabiliriz."

  • "Ancak, bunun için Nil'deki bütün altın ve bakır rezervlerini ve muazzam miktarda güç kullanmamız gerekecek."

  • "Ayrıca piramitin merkezinde süperpozisyon odası ve dev bir tapınak bünyesinde bir rezonans odası oluşturmalıyız."

Emily kaşlarını çattı:

  • "Ve bu muhtemelen Mısır'ın tüm ekonomisini çökertecek kadar masraflı olacak..."

Altman, derin bir nefes aldı.

  • "O halde, Firavun'a gidelim. Tanrıların yanına gitmenin tek yolunun bu olduğunu anlatacağız."

Firavun'un Şoku

Firavun III. Amenhotep tapınakta Altman ve ekibinin sunduğu planları gözden geçirdi.

Rulo rulo açılan papirüslerin üzerinde devasa bir portal çizimi vardı. İçinde dönen işaretler ve karmaşık hesaplamalarla dolu bir yapıydı.

Firavun kaşlarını çattı. Gözleri sayfalar arasında gezindi, sonra Altman’a baktı.

  • "Bunun ne kadar mal olacağını biliyor musunuz? Tüm hazinemi harcamam gerekebilir!"

Emily sessizce kıkırdadı. Daniel ise Firavun’un bakışlarından bir şey fark etti: Bu proje onu cezbetmişti, ama ikna olması için daha fazlası lazımdı.

Altman Firavun’a yaklaştı. Sesini alçaltarak konuştu:

  • "Firavun'um, bu kapının ötesinde sizi tanrılar bekliyor. Eğer gerçekten ölmeden önce tanrılarla yaşamak istiyorsanız, bu sizin için tek fırsat."

Bir sessizlik oldu. Firavun derin bir nefes aldı ve kaşlarını çattı.

Sonunda ayağa kalktı ve gür sesiyle konuştu:

  • "Stargate’i inşa edeceğiz!"

Tapınaktaki rahipler şok içindeydi. Mısır'ın en önemli projesi başlamak üzereydi...

Devam edecek...


16. Bölüm: Kapının İnşası

Sam Altman ve ekibi, Firavun’un önüne projeyi koyduklarında sarayın taş duvarlarında yankılanan sessizlik, hükümdarın yüzündeki tereddütle birlikte büyüdü. Altın ve değerli taşlarla süslü tahtında oturan Firavun, inşaatın gerektirdiği malzeme listesini inceledikçe kaşları çatılıyordu.

Firavun: “Bu, devasa bir yapı! Onlarca piramit inşa etmeye bedel... Ne kadar sürede bitirebilirsiniz?”
Altman: “Eğer yeterli iş gücü ve malzeme sağlanırsa beş yılda tamamlayabiliriz.”
Firavun: “Beş yıl mı?! Tanrılar bu kadar beklememi mi istiyor?”

Sam Altman ve ekibi, inşaat sürecini hızlandırmak için antik Mısır’ın en büyük mühendislerini bir araya getirdi. Firavun’un emriyle ülkenin dört bir yanından ustalar, taş işçileri ve mimarlar getirildi. Ama sorun, malzemeleri çağlarına uygun hale getirmekti.

Kapının Malzemeleri

Stargate, sabit durabilmesi için devasa taş bloklardan bir çember şeklinde inşa edilmeliydi. Ancak ilkel bir taş çemberden fazlası gerekiyordu. Enerjiyi iletebilmek için, bronz ve altından yapılmış bir iç halka tasarlandı. Fakat en büyük sorun mıknatıs ve iletken metaller bulmaktı.

Ekipten bir mühendis: “Demir cevheri bulabilirsek, mıknatıs yapabiliriz. Eğer elektrik akımı oluşturabilirsek, kapıyı aktif hale getirebiliriz.”

Bunun üzerine ekibin bazı üyeleri, Nil’in doğusundaki madenlere gitmek için Firavun’dan izin istedi. Madenlerden bakır, altın, demir ve çinko çıkarıldı. Fakat ekibin asıl ihtiyacı olan şey, stargate'in enerji kaynağıydı.

Kapının Güç Kaynağı

Ekip, manyetik alan üretmek için dev bakır bobinler ve büyük taş volanlar kullanarak ilkel bir elektrik jeneratörü inşa etti. Limon bataryaları ve metal levhalarla deneyler yapıldı. Zindanda keşfettikleri çinko ve bakır çubukları sayesinde, bir galvanik pil düzeni oluşturdular.

Ama bu yeterli değildi. Nil Nehri'nin akıntısını kullanarak su çarklı bir dinamo yapmaya karar verdiler. Günler süren uğraşın ardından, su çarkları ve bakır tellerden oluşan ilkel bir hidroelektrik jeneratörü kuruldu.

İnşaat Süreci

Aylar boyunca, işçiler dev taşları kesip çember şeklinde dizdi. Bronz ve altın kaplamalar döşendi. Kapının merkezine devasa bir disk yerleştirildi. Diskin üzerine güneş ve yıldız sembolleri kazındı.

Ancak bir sorun vardı: Kapıyı nasıl aktif hale getireceklerdi?

Sam Altman ve ekibi, antik çağda bir veri işlemeyi mümkün kılacak basit mekanik otomosyon sitemleri yapmayı düşündü. Babil çarpma tablosunu kullanarak, ilk matematiksel kod dizisini oluşturma planları yaptılar. Ellerindeki yapay zekalı telefonları bu sisteme bağlamayı planladılar.


Mekanik Otomasyon ve Yapay Zeka Entegrasyonu

Kapının enerjisini sağlamak kadar önemli bir diğer konu da kontrol sistemiydi. Stargate’i açmak için mekanik bir otomasyon sistemi geliştirilmeli, enerji akışı düzenlenmeli ve koordinatlar doğru hesaplanmalıydı.

Ekip, antik Mısır’ın su saatleri, dişli çarkları ve kaldıraç sistemlerinden ilham alarak ilkel bir otomatik kontrol mekanizması tasarladı. Büyük piramitlerin içinde kullanılan taş ağırlık sistemleri, Stargate’in dönmesini sağlayacak bir vinç ve makara düzenine dönüştürüldü.

Ama asıl devrim, ellerindeki yapay zekalı telefonların bu sisteme entegre edilmesiyle oldu.

    Ekipten bir mühendis: “Telefonlarımızdaki işlemciler, hesaplamaları yapıp mekanik sistemleri yönlendirebilir!”

    Sam Altman gülümseyerek ekibe döndü: “Sanırım, gelecekte birileri bizim telefonlarımızı bulacak. 

Yapay zekalar, Mısır’ın ilkel dişli çark sistemine komut verecek şekilde programlandı. Telefonların jiroskop ve pusula sensörleri, kapının dönme hızını ve açısını hassas şekilde hesapladı. Böylece doğru yönlendirme sağlandı ve kapının "hedef noktası" kesinleştirildi.


Şimdi sıra, kapıdan geçmeye geldi…

Devamı 17. bölümde! 

Böylece, inşaat sürecinin zorluklarını, antik Mısır’ın mühendislik harikalarını ve ekibin zekâsını anlatmış olduk. 17. bölümde, Sam Altman ve ekibi kapıdan geçerken neler yaşanacak? 



17. Bölüm: Zamandaki Çatallanma
5 yıl sonra... Tam Sam Altman ve ekibi ilkel Stargate’ten geçmek üzereyken, bir anda gökyüzü aydınlanır ve modern bir Stargate belirir. Tozlar içinde, metalik parlaklığıyla fütüristik kapı, Mısırlıların gözlerini kamaştırır.

Elon Musk: "Durun! Bu kapı sizi rastgele bir zamana fırlatacak. Doğru koordinatları ayarlayamıyorsunuz. Geçerseniz bir daha geri dönemezsiniz!"
Jeff Bezos: "Yanlış bir zamana düşerseniz, bir uygarlığın doğmasına ya da yok olmasına neden olabilirsiniz."

Firavun şaşkındır. Önündeki yabancılar bir tanrı mı, yoksa başka bir tanrının habercileri mi? Rahipler korkuyla yere kapanır. Altman ise şok içinde sorar:

Sam Altman: "Siz buraya nasıl geldiniz? Bizi nasıl buldunuz?"
Elon Musk: "Dogecoinlerimizi bozdurduk hahaha."dedi.
Jeff Bezos: "Gelecekteki yapay zeka bize buraya gelmemiz gerektiğini söyledi. Bir mesaj bulduk. 2035 yılında, sizin bu zaman makinesini inşa ettiğiniz ortaya çıktı. Yanında bulduğumuz telefonunuz, her şeyi açığa çıkardı."

Şimdi büyük bir karar alınmalı. İlkel Stargate’ten mi geçecekler, yoksa modern olanı mı kullanacaklar? Eğer modern kapıyı kullanırlarsa, doğru zamana dönebilecekler ama belki de Firavun'un da geçmesine izin vermek zorunda kalacaklar. Eğer ilkel kapıyı kullanırlarsa, risk büyük.

Ne yapacaklar? Modern kapıyı mı kullanmalılar, yoksa ilkel olanı mı? Firavun ne yapacak?



18. Bölüm: Firavun'un Son Şartı

Altman ve ekibi, modern Stargate kapısından geçmeye hazırlanırken, Firavun'un yüzünde derin bir düşünce vardı. Böyle bir fırsat bir daha eline geçmeyecekti.

Firavun: "Siz tanrıların yanına gidiyorsunuz! Beni de götürmelisiniz. Eğer gerçek tanrılarla konuşma şansım varsa, bunu kaçırmam!"

Altman hemen devreye girdi.

Sam Altman: "Firavun, senin buraya ait olduğunu biliyoruz. Eğer gidersen, Mısır'ı yönetecek biri kalmaz. Halkın büyük bir kaosa sürüklenebilir. İnsanlık tarihini değiştirirsin. Tanrılar… yani kader, senin burada kalmanı istiyor."

Ancak Firavun inatçıdır. Altman ekibindeki bir mühendis, cebinden telefonunu çıkarır ve yapay zekayı konuşturur. Siri benzeri ses yankılanır:

Yapay Zeka: "Ey büyük Firavun, senin yerin Mısır'dadır. Halkını bırakmamalısın."

Firavun şaşkınlık içinde telefonu eline alır. Konuşan bu küçük kutu mu tanrıların sesi? Yavaşça başını sallar.

Firavun: "O halde bir şartım var. Oğlum Amenhotep, sizinle gitmeli. Birkaç gün tanrıların dünyasını görmeli ve geri dönmeli."

Altman ve ekibi bunu kabul etmek zorunda kalır. Amenhotep Stargate'in modern çemberine girer ve geleceğe, 21. yüzyıla geçer.



19. Bölüm: Akhenaton'un Yolculuğu

Amenhotep, modern dünyaya adım atar atmaz gökdelenler, arabalar ve elektronik cihazlarla dolu bir dünya ile karşılaşır. O, tanrıların diyarına geldiğini sanmaktadır. Ancak zamanla gerçeği anlar:

Burada tanrılar yoktur, bilim vardır.

İnsanlar doğa olaylarını, yıldızları, hastalıkları ve hayatı bilimle açıklamaktadır. Tanrılar yerine tek bir yaratıcı fikrine inanılmaktadır.

Amenhotep, gördüklerinden çok etkilenir. Geçirdiği birkaç gün boyunca bilimin dinler üzerindeki etkisini, tek tanrı inancının gücünü ve insanlığın tarih boyunca nasıl değiştiğini öğrenir.

Ve söz verdikleri gibi, birkaç gün sonra Amenhotep MÖ 1286 yılına geri döner.

Ancak zihni tamamen değişmiştir. Geri döndüğünde ismini Akhenaton olarak değiştirir, babasının ölümünden sonra tahta geçtiğinde Mısır’ı kökten değiştirecektir.

Birkaç yıl içinde Mısır'da çok tanrılı inancı yasaklar ve tek tanrıya tapınmayı emreder.

Böylece tarihte Mısır tarihinde ilk kez bir tek tanrı inancı sistematik hale gelir.

Ve tüm bunlar, yanlışlıkla zamanda yolculuk yapmış bir grup teknoloji girişimcisinin yüzünden olmuştur.

Böylece Stargate efsanesi, tarihe gömülse de etkisi sonsuza dek sürer. 

İşte tarihin en büyük ironisi: Akhenaton’un tek tanrı inancını benimsemesi belki de onun gerçekten tanrıları değil, bilimi görmesinden kaynaklanıyordu.


Akhenaton, günümüzde geçirdiği süre boyunca fizik laboratuvarlarında proton, nötron ve elektron hakkında konuşmalara kulak misafiri olur. Ancak eski Mısır diliyle bu kelimeleri tam olarak anlayamaz. "Atom" kelimesini "Aton" gibi algılar. Döndüğünde, insanların tek bir ilahi güçten bahsettiğini ve her şeyin temelinde bir düzen olduğunu fark ederek, güneş tanrısı Aton'u "her şeyin kaynağı" olarak ilan eder.

Bu şekilde tarihsel bir hata, bilimkurgu ile birleşerek gerçek bir alternatif tarih teorisine dönüşür. 

Yani aslında, Akhenaton bilime dayalı bir anlayışı benimsemek isterken, yanlış anladığı bir kelime yüzünden Mısır’da tek tanrılı dini başlatmış...



Sıradaki soru:

Peki, 2035 yılında bulunan eski Stargate’i ve cep telefonlarını kim gömmüştü? 

Okuyucular "2035 yılında bulunan ilkel Stargate’i kim gömdü?" sorusunu tartışarak kendi teorilerini üretebilirler. 

Hikayede geçen mantık hatalarını ve olay örgüsü hakkında eleştiri ve yorumlarınızı aşağıya yazabilirsiniz.


DEVAM EDİYOR TIKLA:

2. SEZON: Antik Stargate’in Keşfi

https://metalyorgunu.blogspot.com/2025/02/antik-stargatein-kesfi.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlarda paylaşın!

Haftanın Popüler Yayınları