19 Nisan 2025 Cumartesi

Spermlerin Destansı Yolculuğu - Sitcom


Önsöz

Bu kitabı elinize aldığınızda, belki de aklınızda bir soru canlanacak: "Bir spermin yolculuğu nasıl bir hikaye olabilir ki?" Bilim derslerinde gördüğünüz şemaları, biyoloji kitaplarındaki o teknik detayları hatırlayacaksınız belki. Ancak durun... Gördüklerinizden ve bildiklerinizden çok daha fazlası var perdenin arkasında.

Her birimizin varoluşunun ardında, akıl almaz bir mücadele, destansı bir yarış ve komediyle yoğrulmuş bir trajedi yatıyor. Milyonlarca hevesli yarışmacı, tek bir büyük ödüle ulaşmak için yola çıkıyor. Onlar için dünya, devasa ve bilinmez engellerle dolu bir parkur: Yakıcı denizler, yapışkan labirentler, amansız avcılar ve en önemlisi... O tek bir doğru yol.

Yapay Zeka Diyaloglarını Dinle

"Spermlerin Destansı Yolculuğu", işte bu inanılmaz macerayı, o minicik kahramanların gözünden anlatıyor. Bu, sadece biyolojik bir süreç değil; umutların, korkuların, arkadaşlıkların, rekabetin ve absürt şansın iç içe geçtiği bir yaşam mücadelesi. Mahmut Abi gibi liderlerin cesaretine, Yakup gibi akıllıların planlarına, Celal gibi telaşlıların serzenişlerine ve evet... İsmail gibi, ne olduğundan pek emin olmasa da kendi Mr. Beanvari yöntemleriyle ilerleyenlerin şansına tanık olacaksınız.

Bu kitap, o bildiğiniz, ciddi biyoloji bilgisini alıp, onu kahkahalarla, gözyaşlarıyla ve "Yok artık!" dedirtecek anlarla dolu bir sitcom'a dönüştürüyor. Hayatın başlangıcındaki o büyük mucizenin, aslında ne kadar çetin, ne kadar komik ve ne kadar acımasız bir eleme süreci olduğunu göreceksiniz.

Şimdi arkanıza yaslanın, kemerlerinizi bağlayın ve o en bilinenden, en az hayal edilene doğru destansı bir yolculuğa çıkmaya hazır olun. Unutmayın, bu hikaye... Sizin hikayenizin de başlangıcı.



Bölüm 1: İlk Işık ve O Tuhaf Ses

(Sahne açılır: Karanlık, sıcak ve nemli bir ortam. Her şey bulanık ve şekilsiz hissediliyor. Bir an sonra, zayıf bir ışık hüzmesi belirir ve beraberinde bir his gelir: Varlık. Bir "ben" hissi.)

Yeni Uyanan Sperm 1 (Şaşkın bir sesle): Ne... Ne oluyor lan? Burası neresi böyle? Her yer bulanık... Bir ağırlık var üzerimde.

Yeni Uyanan Sperm 2 (Telaşlı): Ben de anlamadım! Az önce yoktum sanki, şimdi buradayım! Sıkış tıkış! Hareket bile edemiyorum doğru dürüst!

(Etraftan benzer şaşkınlık nidaları yükselir. Binlerce yeni uyanan sperm birbirine çarpmaktadır.)

Yeni Uyanan Sperm 3 (Sinirli): Çekilsene be! Kör müsün? Üzerime basıyorsun! Ne işimiz var bizim burada?

Yeni Uyanan Sperm 4 (Korkmuş): Ben... Ben çok korkuyorum. Burası çok garip. Ne olacağız şimdi?

(Tam bu kaos ve kafa karışıklığı anında, ortamda yankılanan, biraz mekanik ama aynı zamanda coşkulu bir anons sesi duyulur. Sanki duvarlardan geliyordur.)

Anons Sesi (Gür ve neşeli): Sayın yarışmacılarımız! Hoş geldiniz! Şimdi, büyük mücadele başlamak üzere. Hepiniz, yeteneklerinizi göstermek ve sınırları zorlamak için buradasınız. Ancak unutmayın: Bu yarış sadece hız ve beceriyle kazanılmaz! Strateji, dikkat ve doğru hamleler de en az bunlar kadar önemli. Az sonra sizlere görevleriniz açıklanacak. Kurallara uymak, zekânızı konuşturmak ve rekabetin tadını çıkarmak tamamen sizin elinizde! Sizler, bu arenanın kahramanlarısınız ve her hamleniz finale giden yolda sizi bir adım daha ileri taşıyacak. Başarılar dileriz!

(Anons biter. Kısa bir sessizlik olur. Ardından fısıltılar başlar, giderek yükselir ve yerini komik yorumlara bırakır.)

Yeni Uyanan Sperm 1: Yarışmacı mı? Ne yarışı lan? Neredeyiz biz? Ses nereden geldi?

Yeni Uyanan Sperm 2: Anons mu o şimdi? "Hoş geldiniz" dedi. Sağ ol kardeş, hoş bulduk da neresi burası onu söyle!

Yeni Uyanan Sperm 3: Büyük mücadeleymiş! Ne mücadelesi lan? Ben daha nerede olduğumu bilmiyorum! Biri bana ne olduğunu anlatsın!

Yeni Uyanan Sperm 4: Kahraman mıymışız? Ben kahraman falan olmak istemiyorum! Ben eve gitmek istiyorum! Annem nerede benim?

(Yeni uyanan spermler etraflarına bakındı. Gerçekte yalnızca bir damla kadar olan bu yer, onlara sonsuz bir evren gibi görünüyordu. Ancak bu evrende yıldızlar yerine, birbirine yaslanmış, yön arayan ve var olmaya çalışan spermler vardı. Her biri, dev bir anlamsızlık okyanusunda savrulan küçücük bir titreşim olduğunu boğucu bir farkındalıkla hissediyordu. Hepsinin önünde yalnızca iki kader vardı: Ya öleceklerdi, ya da hayat mucizesini başlatan o bir tanesi olacaklardı. Ve bu ikinci ihtimal, yüz milyonda birdi.)

Mahmut Abi (Yeni uyanmış ama çabuk toparlamış, etrafındaki genç spermlere hitaben): Sakin olun gençler! Sakin olun! Her yeni gelen böyle olur. O ses... o ses "Genel Komutanlık"tır. Bize ne yapacağımızı söylerler. Burası... burası Kışla. Bizi ürettikleri yer.

Şehmuz (Çabucak adapte olmuş): Kışla mı? Mücadele mi? Tamamdır! Anlaşıldı! Savaşa hazırlanıyoruz desene! Kimle savaşacağız? Nereye gideceğiz?

Kürşat (Gözleri kısılmış): Genel Komutanlık mı? Otorite yani... Benim pek haz etmediğim tiplerden. Ne yapacağımızı mı söyleyecekler? Kendi yolumu kendim bulurum ben!

Yakup (Etrafa bakınarak): Kışla... Hımm... Demek olay bu. Bir üretim bandından çıktık ve şimdi bizi bir şeye hazırlıyorlar. "Yarış" dediler... Demek bir hedef var. Akıllı olmak lazım burada. Kulakları iyi açalım.

İdris Amca (Yorgun ama tecrübeli bir sesle): O ses... Yıllardır duyarız o sesi. Her yeni parti geldiğinde aynı anons. "Büyük mücadele..." Gençliğimizde biz de heyecanlanırdık. Ama bu işler öyle göründüğü gibi değil.

Celal (Hala sıkışıklıktan rahatsız): Mücadele falan boşverin şimdi! Şu sıkışıklığı çözün önce! Nefes alamıyorum lan! Birbirinizin tepesine çıkmayın!

Reşat (Sessizce dinliyor): Anons... strateji ve dikkat dedi... Sadece hız yetmezmiş... Demek ki bir plan yapmak gerekecek.

Sadık (Endişeli bir sperme): Korkma dostum. Yalnız değilsin. Burası böyle. Biraz karışık ama alışırsın.

Cemil (Hafifçe gülümseyerek): Yarışma mı? Tam benim işim! Biraz karizma ve doğru manevralarla o "finale" ulaşabiliriz beyler! Rakip çok ama ben kendime güveniyorum.

İsmail (Sessizce, anonsu ve etrafını dinleyerek): Yarışmacılar... Mücadele... Kahramanlar... O ses bize bir kimlik ve bir amaç veriyor. Ama bu kimlik ve amaç gerçekten bize ait mi? Yoksa sadece bir "görev" mi? Bu kadar kalabalığın içinde tekil bir "ben" olmak... Ve bir "finale" gitmek... Final ne demek?

Kurt (Gürleyerek): Amaç mamanç boşverin şimdi! Bizi bir yere gönderiyorlar! Savaşa gidiyoruz gibi düşünün! Güçlü olan kazanacak!

Baran (Keskin bir sesle): Hazırlık! Zinde kalmalıyız! Disiplinli olmalıyız! O yarışa hazır olmalıyız!

Efe (Asi bir şekilde): Disiplin mi? Kimin disiplini? Kendi kurallarımı kendim belirlerim ben!

Tuna (Rahat): Yarışsa yarış. Akışına bırakalım. Enerjimizi boşa harcamayalım şimdiden.

Yalçın (Gururlu): Bizi seçtiler. Demek ki özeliz. Bu mücadelede farkımızı ortaya koymalıyız.

Aras (Fısıltıyla): Anonsun söylemediği şeyler de var sanki... O "finale" gerçekten ulaşanlar... Başına ne geliyor acaba?

Cihan (Geniş bir bakışla): Milyonlarca kişi... Tek bir hedef... Bu inanılmaz bir organizasyon. Biz bu organizasyonun bir parçasıyız.

Miran (Umursamaz): Finalmiş, mücadeleymiş... Bana ne? Yeter ki buradan çıkayım. Gerisi kolay.

(Ortamdaki kafa karışıklığı yavaş yavaş yerini bu ilk izlenimlere ve beklentiye bırakır. Spermler, "Kışla" adı verilen bu garip ortamda, o bilinmeyen "yarışa" hazırlanmaya başlar.)



Bölüm 2: Kışla Günleri

(Sahne açılır: Loş, sıcak ve oldukça kalabalık bir ortam. Binlerce, on binlerce, belki de milyonlarca sperm hücresi, seminifer tüpçüklerin kıvrımlı koridorlarında yan yana, üst üste, hareket halinde ve bekleyiştedir. Sesler uğultu halindedir, sürekli bir hareket ve fısıltı vardır.)

Mahmut Abi (Biraz yorgun ama otoriter bir sesle): Sıkışmayın ulan! Ne bu telaş? Sanki yarın hücum marşı çalacak gibi itişip kakışıyorsunuz! Sakin olun biraz! Daha zamanı gelmedi.

Şehmuz (Gözü kara ve sabırsız): Zamanı gelsin Mahmut Abi! Ben beklemekten sıkıldım! Ne zaman fırlayacağız dışarıya? Gücümü göstermek istiyorum!

Kürşat (Asi bir tınıyla): Aynen ya! Burada çürüyüp gideceğiz sanki! Ne zaman bu daracık yerden kurtulacağız? Bize kimse ne yapacağımızı söyleyemez!

Yakup (Sokak ağzıyla, etrafı süzerek): Sakin olun gençler. Acele işe şeytan karışır. Bu işler öyle gözü karalıkla olmaz Şehmuz. Doğru zamanı, doğru yolu bileceksin. Burada beklemenin de bir raconu var.

İdris (Yaşlı ve bilge bir sesle): Yakup doğru söyler. Bu kışlada sabır en büyük erdemdir. Benim zamanımda... ahh, bizim zamanımızda bu kadar kalabalık olmazdı buralar. Ama beklerdik. Beklerdik ki o sinyal gelsin.

Celal (Sinirli): Ne sinyali be İdris Amca? Baksana halimize! Sıkış tepiş! Hareket alanı bile yok! Benim kuyruğum ezildi az önce! Kim bastı lan benim kuyruğuma?

(Celal öfkeyle etrafına bakınır, birkaç sperm telaşla geri çekilir.)

Reşat (Sessizce, köşede durmuş gözlem yaparken): Celal yine sinirlendi... Bu öfkeyle o uzun yolda nasıl dayanacak merak ediyorum. Enerjisini boş yere harcıyor. Stratejik düşünmek lazım.

Sadık (Yanındaki spermin omzuna dokunarak): Merak etme dostum, geçer. Celal'in huyu böyledir. Ama zor durumda kalırsak ilk yardıma koşacak da odur, bilirim.

Cemil (Etrafındaki diğer spermlere karizmatik bir bakış atarak): Hanımlar, beyler... sakin olun lütfen. Gerginliğinize ne gerek var? Unutmayın, bizim işimiz şans ve karizma işi biraz da. Doğru yerde doğru zamanda olmak önemli.

(Biraz ileride, İsmail, diğerlerinden biraz daha kenarda, düşünceli bir şekilde beklemektedir.)

İsmail (Kendi kendine mırıldanarak): Hücum marşı... Kışla... Yolculuk... Herkes bir yerlere yetişme telaşında. Ama neden? Nereye gidiyoruz tam olarak? Sadece "git" komutu geldiği için mi koşacağız?

Kurt (Güçlü ve baskın bir sesle): Kim mırıldanıyor orada? İsmail, sen misin yine? Ne düşünüyorsun kendi kendine? Hazırlanmak yerine felsefe mi yapıyorsun yine?

Baran (Sert bir sesle): Kurt haklı İsmail. Düşünmenin zamanı değil şimdi. Zinde kalmalıyız. O büyük gün geldiğinde en hızlı biz olmalıyız.

Efe (Asi bir tavırla): Bırakın düşünsün Kurt, Baran. Belki de en iyi yolu o bulur. Otoritenin her dediği doğru olacak diye bir şey yok.

Demir (Dayanıklı ve sağlam duruşlu): Ne olursa olsun hazırlıklı olmak gerek. Bu yolculuk kolay olmayacak diyor büyüklerimiz. Sağlam durmak önemli.

Tuna (Akışkan ve rahat): Akışına bırakmak lazım Demir. Nereye gideceğimiz belli. Önemli olan o ana kadar enerjimizi doğru kullanmak. Çok kasmaya gerek yok.

Yalçın (Dik ve gururlu): Biz buraya boşuna gelmedik. Bir amacımız var. O amaca ulaşmak için dik durmak ve sarsılmamak gerek.

Aras (Gizemli bir sesle): Bazı sırlar var bu yolculukta... Her şey anlatıldığı gibi olmayabilir. Belki de gidilecek yer bambaşka bir yerdir...

Cihan (Geniş bir bakış açısıyla): Tüm bu kalabalık... Hepimiz aynı yola çıkacağız. Ama sadece biri... Bu büyük bir evren gibi. İçinde milyonlarca küçük dünya var.

Miran (Asi ve umursamaz): Sırlar, amaçlar... kimin umurunda? Ben sadece bu daracık yerden kurtulmak istiyorum. Gerisi önemli değil.

(Ortamdaki uğultu ve hareket devam eder. Spermler kendi aralarında konuşur, bekleyiş sürer. Herkes o bilinmeyen sinyali, o "hücum marşını" beklemektedir.)



Bölüm 3: Bekleyiş ve Bol Dedikodu

(Sahne açılır: Seminifer tüpçüklerin içindeki kalabalık ortam. Uğultu devam etmektedir. Spermler yan yana, üst üste beklemekte, hareket etmekte veya kendi aralarında gruplaşmış konuşmaktadır.)

Celal (Biraz daha sakinleşmiş ama hala rahatsız): Yeter be kardeşim! Ne kadar bekleyeceğiz daha? Sanki tatil köyündeyiz! Bir hareketlilik olsa da rahatlasak! Kuyruklarım uyuştu yerimde durmaktan!

Şehmuz (Yanındaki spermi dürterek): Aynen ya Celal haklı! Bana bak, senin kuyruk bayağı kaslı duruyor Şehmuz? Antrenman mı yapıyorsun sen?

Şehmuz (Gururla): Yapmaz mıyım aslanım! Bu işler lafla olmaz! O gün geldiğinde kimin tozu dumana katacağını göreceksiniz! Bazıları burada boş boş beklesin dursun!

Kürşat (Yakınlarından geçerken alaycı bir sesle): Ne o Şehmuz? Yine mi kas gösterisi? O kaslar o dar boğazlardan geçerken işine yaramayacak haberin olsun! Orası akıl işi, strateji işi!

Şehmuz (Dönerek): Sen ne anlarsın stratejiden be Asi Kürşat? Ortam karıştığında ilk kaçacak olan sensin!

Kürşat: Belki de evet! Ama en akıllıca kaçış rotasını ben bulurum! Oturgan tipler gibi beklemektense harekete geçmek daha iyi!

Yakup (Onları izlerken gülerek): Gençlik işte... Kanları kaynıyor. Bu yolculuk ne kas işi, ne asi ruh işi. Bu iş biraz şans, biraz da kimin omzuna tutunacağını bilme işi.

İdris Amca (Derin bir iç çekerek): Ah Yakup... Sen de her şeyi biliyorsun. Ama o şans dediğin şey de herkese uğramaz. Bizim zamanımızda... o yolculuğa çıkanlardan geri dönen olmazdı. Haberini bile alamazdık.

Cemil (Bir grup spermin etrafında, fısıltıyla): Duydunuz mu beyler? İdris Amca yine başladı. O eski hikayeleri anlatacak şimdi. Geçen seferkinin sonunda ağlıyordu neredeyse. Abartıyor beyler, abartıyor. Bu işler o kadar da dramatik değil. Biraz pozitif enerji lazım!

Sadık (Cemil'e dönerek): Sen öyle san Cemil. O yolculuk anlattıklarından daha zorluymuş. Sadık olana dostuna, dürüst olana... ama düşmana da acımayacaksın.

Reşat (Sessizce yanlarına sokularak): Düşman derken Sadık? Kimden bahsediyorsun? Yolculuktaki engellerden mi, yoksa aramızdaki rekabetten mi?

Sadık: Her ikisinden de Reşat. Bu yarışta herkes kendi başının çaresine bakmak zorunda. Ama bazen... sırtını kollayacak bir dosta ihtiyacın olur.

(Mahmut Abi, biraz uzakta, yeni uyanan spermlere öğüt veriyordur.)

Mahmut Abi: Dikkatli olun gençler! Bu kışla dışarıdan göründüğü gibi değil. Herkes kendi derdinde. Kimseye tam güvenmeyin. Ve sakın o anonsun size anlattığı masallara hemen kanmayın. "Kahramanlık" kolay iş değil.

(İsmail, kalabalığın içinde, etrafındaki konuşmaları dinlemekte ve düşünmektedir.)

İsmail (Kendi kendine): Kahramanlık... Mücadele... Sadakat... Herkes bir şeylerden bahsediyor. Ama asıl amaç ne? O anons neden bize bunları söylüyor? Belki de bu kelimeler... bizi motive etmek için kullanılan birer araçtır sadece.

Kurt (Yaklaşarak): Ne düşünüyorsun yine İsmail? Hazırlanmak yerine hayallere mi dalıyorsun?

İsmail: Hayal değil Kurt. Sadece anlamaya çalışıyorum. Neden buradayız? Nereye gidiyoruz? Ve o "final" ne demek?

Baran (Sert bir sesle): Anlamaya çalışma, hazırlan! O sinyal geldiğinde en iyi durumda olmalısın! Zayıflık göstermemelisin!

Efe (Alaycı bir şekilde): Zayıflık mı? En zayıf olanlar o anonsa inananlardır Baran! Kendi aklımızı kullanmalıyız!

Demir (Sağlam duruşuyla): Sağlam durmak önemli beyler. Ne gelirse gelsin, ayakta kalmak lazım. Bu kışlanın da, o yolun da kendine göre zorlukları var.

Tuna (Rahat tavırla): Kasmayın bu kadar beyler. Akışına bırakın. Su akar yatağını bulur. Biz de bir yolunu buluruz elbet.

Yalçın (Dikkatli): Her adımımızı planlamalıyız. Rastgele hareket etmek hata olur. O yarışta her saniye önemli olacak.

Aras (Gizemli bir fısıltıyla): Belki de yarış sandığınız gibi bir yarış değildir... Belki de gitmeniz gereken yer, o anonsun söylediği yer değildir... Bazı şeyler gizleniyor olabilir.

Cihan (Geniş bir bakışla): Tüm bu kalabalık... bu kaos... ama hepsi aynı yöne gidecek. Bu düzenin bir parçasıyız. Büyük resme bakmak lazım.

Miran (Umursamaz): Büyük resim falan boşverin. Benim tek derdim buradan çıkmak. Gerisi geldiğinde düşünürüz.

(Birden ortamda hafif bir titreşim hissedilir. Spermler arasında kısa süreli bir telaş yaşanır.)

Celal (Telaşla): Ne oluyor? Başlıyor muyuz? Hücum marşı mı çalıyor?

Şehmuz: Sinyal mi geldi? Hazırlanın beyler!

(Titreşim geçer, ortam sakinleşir. Hayal kırıklığı fısıltıları yükselir.)

Mahmut Abi: Sakin olun! Sahte alarm. Henüz zamanı değil. Yine boşuna telaşlandınız. Beklemeye devam!

(Ortamdaki uğultu yeniden başlar. Spermler, o büyük anı beklerken kendi aralarındaki dedikodulara ve tartışmalara geri dönerler. Hücum marşı hala bir beklentidir.)



Bölüm 4: Sahne: Genel Komutanlık Karargahı

(Sahne açılır: Beynin derinliklerinde, parlak, fiber optik kablolarla dolu bir oda. Ortada yuvarlak bir masa ve etrafında hologram ekranlar bulunmaktadır. Odanın atmosferi biraz steril ama aynı zamanda yoğun bir aktivite hissi verir.)

GnRH (Masasının başında oturmuş, ciddi ama hafif yorgun bir ifadeyle): Evet beyler. Toplantıya hoş geldiniz. Gündemimiz belli. Bölge 7'den gelen son raporlar... Üretim durumu ve Potansiyel Hücum Zamanı.

(Masada diğer hologram ekranlar belirir. FSH, LH ve Testosteron'un temsili simgeleri veya hologramları görünür. Belki kişiliklerine uygun üniformaları vardır.)

FSH (Ekranında grafikler ve tablolar açık, telaşlı): Sayın Başkomutan! Raporlar elimde! Üretim... stabil görünüyor! Son 24 saatte Yüz Seksen Milyon yeni potansiyel personel birliğimize katıldı! Tam kapasite çalışıyoruz diyebilirim! Ancak... Kışladaki yoğunluk artıyor. Yer sıkıntısı baş göstermeye başladı.

LH (Daha rahat, elinde sanal bir kahve fincanı gibi duran bir simge tutuyor): Üretim iyi, güzel haber! Eee, peki Moraller nasıl? Yakıt ikmalinde bir sorun var mı FSH? Personelin motivasyonu yüksek mi? Testosteron Bey, sizin alandan haberler ne durumda?

Testosteron (Ekranı parlak kırmızı yanıp sönüyor, sesi gür ve coşkulu): Moraller yüksek Albay LH! Personelimiz dinç ve enerjik! Emirler yağdırıyorum! Güçlendirme protokolleri tam gaz devam ediyor! Herkes ateşe hazır! Yola çıkmak için sabırsızlanıyorlar! Az bile üretiyoruz FSH! Daha fazlası lazım!

GnRH: Sakin olun beyler. Sayılar önemli, motivasyon önemli, ancak asıl önemli olan zamanlama ve koordinasyon. Son bilgilere göre, Hedef Bölge'deki koşullar henüz tam olarak uygun değil. Oraya ulaşım riskli olabilir.

FSH: Ama Başkomutanım! Personelimiz hazır! Bekletmek motivasyonu düşürebilir! Hazır varken yola çıkalım! Sayılar lehimize!

LH: FSH haklı Başkomutanım. Personel bekledikçe içten içe bir yıpranma yaşayabilir. Hem Yakıt (Testosteron) Bey'in raporları da çok iyi. Bu enerjiyle yola çıkarsak başarı şansımız yüksek!

Testosteron: Kesinlikle! Beklemenin alemi yok! Emri verin Başkomutanım! "Hücum Marşı" çalınsın! Personelimiz bir an önce harekete geçsin! Hazır!

GnRH: Acele etmeyin Albay Testosteron. Bu bir "Hücum" değil, bu bir "Operasyon". Ve her operasyonun bir planı, bir zamanlaması vardır. O dar boğazlar, o asidik araziler, o savunma hatları... Hepsi göz önünde bulundurulmalı. Son raporlar gelmeden karar veremeyiz.

FSH: Ama o raporlar da gecikiyor Başkomutanım! Bağlantıda bir sorun mu var acaba? Belki de o "yabancı yazılımlar" (virüsler?) yine araya giriyordur!

LH: (Endişeyle sanal kahvesinden yudumlar) Umarım öyle bir şey yoktur. Personelimiz zaten yeterince stresli. Bir de bu tür sorunlar moral bozmasın. Yakıt seviyeleri düşebilir.

Testosteron: Saçmalama LH! Benim olduğum yerde moral bozukluğu olmaz! Biraz enerji takviyesi, biraz yüksek sesli "Haydi Koçlarım!" nidası, hemen toparlanırlar! Onlara güveniyorum!

GnRH: Güvenmek güzel Albay Testosteron, ancak istihbarata güvenmek daha önemli. Son raporlar gelene kadar bekleyeceğiz. Bu arada FSH, Kışladaki yoğunluğu yönetmek için yeni protokoller geliştirin. Personelin morali bozulmasın ama disiplin de elden gitmesin. LH, Yakıt ikmalini stabilize edin. Herhangi bir dalgalanma olmasın. Testosteron, personelinizi enerjik tutmaya devam edin, ancak aşırıya kaçmayın. Erken fırlama riskini göze alamayız.

(Ekranlarda haritalar, grafikler ve sayılar akmaya devam ederken, hormon karakterleri kendi aralarındaki planlamaya ve tartışmaya devam ederler. Onların bu "üst düzey" bakış açısı, spermlerin kışladaki kafa karışıklığı ve bekleyişiyle keskin bir tezat oluşturur.)



Bölüm 5: Hücum Marşı


(Sahne açılır: Beynin derinliklerindeki parlak ve karmaşık Genel Komutanlık Karargahı. Hologram ekranlar yanıp sönmekte, veri akışı yoğundur. GnRH masasının başında gergin bir ifadeyle oturmaktadır. FSH, LH ve Testosteron'un temsili hologramları da yerlerindedir.)

GnRH: Son raporlar masada beyler. Hedef Bölge'den gelen sinyaller... beklediğimiz aktivite seviyesine ulaşıldığını gösteriyor. Koşullar... uygun görünüyor.

FSH (Gözleri grafiklerde): Sayın Başkomutan! Üretim birimlerimizden de teyit geldi! Son parti personel de göreve hazır durumda! Kışladaki yoğunluk en üst seviyeye ulaştı! Artık beklemeleri... verimliliği düşürebilir. Hatta moral kaybına bile yol açabilir.

LH (Elindeki sanal kahveyi bırakarak, daha ciddi bir sesle): Başkomutanım, Moral Raporları da elimde. Genel bir sabırsızlık hakim personelde. Enerji seviyeleri yüksek, evet, ancak bu enerji bir an önce kanalize edilmeli. Aksi takdirde iç gerilim artabilir. Yakıt seviyeleri tam, harekete geçmeye hazırız.

Testosteron (Sesi her zamankinden daha gür): Konuşacak bir şey kalmadı Başkomutanım! Tüm işaretler olumlu! Personel hazır! Biz hazırız! Beklemek zaman kaybı! Bu fırsatı kaçırmayalım! Emri verin! Personelimiz yola çıksın! Zafere koşsun!

GnRH: (Bir an duraklar, ekranlardaki verilere bakar. Yüzünde kararlı bir ifade belirir.) Pekala beyler. Tüm veriler değerlendirilmiştir. Beklediğimiz an geldi. Koşullar lehimize. Daha fazla beklemek riskli olabilir.

(Odadaki hologram ekranlar kırmızıya döner. Bir alarm sesi duyulur.)

GnRH: FSH, Üretim birimlerine anında bilgi verin! Yeni personel akışı durdurulsun! Tüm kaynaklar mevcut personele yönlendirilsin! LH, Yakıt akışını en üst seviyeye çıkarın! Personelin tamamı maksimum enerjiye ulaşsın! Testosteron, o coşkuyu, o enerjiyi tüm personele yayın! Her bir hücreye nüfuz etsin! Hazırlık tamam!

(GnRH, masasına bağlı büyük, kırmızı bir düğmeye doğru elini uzatır. Odanın atmosferi gerilimle doludur.)

GnRH: Emir verilmiştir. Operasyon başlıyor. "Hücum Marşı"... Çalınsın!

(GnRH, düğmeye sertçe basar. Karargahın içindeki tüm sistemlerde güçlü bir sinyal yayılır. Bu sinyal, tüm damarlardan, tüm dokulardan geçerek nihayet Testislerdeki o kalabalık Kışlaya ulaşacaktır. Spermlerin beklediği o an gelmiştir.)

(Sahne kararır. Genel Komutanlık Karargahı'ndaki karar verilmiş, sinyal gönderilmiştir. Şimdi sıra Testislerdeki Kışlada, o sinyalin alınma ve ardından yaşanacak olan kaotik ve epik ana gelmiştir.)



Bölüm 6: Motivasyon Konuşması

(Sahne açılır: Testislerin içi, seminifer tüpçüklerin kalabalık "Kışlası". Ortamdaki uğultu ve hareket devam etmektedir, ancak önceki sahte alarmın ardından hafif bir gerginlik ve beklenti hissedilir. Karakterlerimiz kendi aralarında fısıldaşmaktadır, zamanın gelip gelmediğini merak ediyorlardır.)

Celal: Yeter be kardeşim! Ne kadar bekleyeceğiz daha? Vallahi daral geldi!

Şehmuz: Sakin ol Celal. Bu sefer gerçek olabilir. İçimde bir his var. Büyük gün yaklaşıyor!

Kürşat: Hissedilse ne olur? Gelse ne olur? O anons denen sesi duyduğumuzdan beri bekliyoruz zaten! Belki de hiç çalmayacak o "hücum marşı"!

Yakup: Çalmazsa burada çürürüz beyler. O ses ne zaman gelirse gelsin, hazır olmalıyız.

(Tam bu sırada, ortamda yankılanan, daha önceki anonstan farklı, ciddi ve acil bir tonla Genel Komutanlık'ın sesi duyulur. Bu bir anons değil, bu bir komuttur.)

Genel Komutanlık Sesi (Otoriter ve acil): Dikkat! Tüm birimlere mesaj! Genel Komutanlık'tan acil durum bildirisi! Operasyon başlıyor! Tekrarlıyorum, Operasyon başlıyor! Hücum için hazırlanın! Sinyal bekleniyor!

(Ses kesilir. Kışlada bir anda büyük bir uğultu başlar. Şaşkınlık, heyecan ve korku sesleri birbirine karışır.)

(Bu anonsun yarattığı kargaşanın içinde, Mahmut Abi, tecrübeli duruşuyla öne çıkar. Bir platforma (belki büyük bir sperm yığınına) çıkar ve tüm Kışlaya hitap etmeye başlar. Sesi başlangıçta biraz zor duyulsa da, hızla yükselir ve kalabalığı susturur.)

Mahmut Abi: Sessiz olun! Herkes beni dinlesin! O sesi duydunuz! Genel Komutanlık emri geldi! Bekleyiş bitti beyler! Büyük gün geldi!

(Mahmut Abi'nin sözleri spermlere elektrik çarpmış etkisi yaratır. Kalabalıkta bir dalgalanma yaşanır.)

Mahmut Abi: (Sesi gürler, tam bir komutan edasıyla, konuşma yapıyor) Bugün burada, tarih yazmak için toplandık! Bugün burada, sadece kendimiz için değil, bizden sonra gelecek olanlar için de savaşacağız! Her biriniz, bu anın bir parçası olmak için buradasınız. Korku mu? Evet, hepimiz korkarız. Ama cesaret, korkuya rağmen ilerlemektir!

(Mahmut Abi'nin sözleri spermlerin yüreklerine işler. Yüzlerdeki korku yerini kararlılığa bırakmaya başlar. Şehmuz ileri atılmak için sabırsızlanır, Celal yumruklarını (hayali) sıkar, Yakup dikkat kesilir.)

Mahmut Abi: Düşman güçlü olabilir, ama biz biriz! Bizim inancımız, bizim kardeşliğimiz, bizim cesaretimiz onların silahlarından daha güçlü! Bugün burada, bu topraklarda, adımızı kazıyacağız! Bugün burada, birbirimize olan bağlılığımızı göstereceğiz!

(İsmail, Mahmut Abi'yi dinlerken düşüncelere dalar. Bu sözlerin gücünü hisseder ama arkasındaki anlamı sorgular. Reşat sessizce bir çıkış yolu gözlemler.)

Mahmut Abi: Unutmayın, zafer sadece güçlü olanın değil, inananın hakkıdır! Ve ben, her birinizin bu inanca sahip olduğunu biliyorum. Şimdi, kuyruklarınızı kaldırın, sentrollerinizi ve dynein motorlarınızı ateşleyin ve düşmana kim olduğumuzu gösterelim! İleri!



Bölüm 7: Hücum!

(Mahmut Abi'nin son sözleri, "İleri!" Kışlada yankılanırken, zemin titremeye başlar. Başlangıçta hafif bir sarsıntı iken, giderek artar. Sanki devasa bir motor çalıştırılmıştır. Spermler, o artan sarsıntıyla birlikte birbirine daha çok kenetlenir, hazır ol pozisyonu alırlar.)

Şehmuz (Adeta kükreyerek): İşte bu! İleri! Kim tutar bizi! Mahmut Abi haklı!

Celal (Öfkeyle ve enerjiyle): Hadi bakalım! Gösterelim kim olduğumuzu! Çekilin önümden!

Cihan (Gergin bir sesle): Geliyor! Geliyor o an! Sarsıntı artıyor!

Şehmuz (Nefesi kesilmiş): İşte beklediğim enerji! Vücudum karıncalanıyor!

Yakup (Odaklanmış): Ayakta kalın beyler! Bu ilk sarsıntı! Pozisyonunuzu koruyun!

(Titreşim o kadar artar ki, tüm Kışla uğuldar. Spermler, içlerinde biriken o bekleyiş enerjisiyle birlikte, dışarıdan gelen bu itme gücünün birleştiğini hissederler. Kuyrukları istemsizce gerilir, sentrolleri ve dynein motorları adeta kendi kendine ısınmaya başlar.)

İsmail (Şaşkınlıkla): Vücudum... Tepki veriyor! Sanki kontrol benden çıktı! Başladı... Gerçekten başlıyor... Ama akıbetimiz ne olacak?

Reşat (Sessizce mırıldanarak): Otomatik pilot devreye girdi... Direnmenin anlamı yok. Akışa bırakmak gerekiyor.

(Ve sonra... Bir anda, patlayıcı bir güçle ileri fırlarlar! O daracık tüpçükler bir anda genişler, ancak bu genişlik milyonlarca spermin aynı anda hareket etmesiyle yeniden bir "dar boğaza" dönüşür. Birbirlerine çarparak, takılarak, adeta bir mermi gibi ileriye doğru fırlatılırlar.)

Baran (Kahkahalarla, kaostan keyif alarak): Otoriteye de, düzene de elveda! Kendi yolumdayım!

Demir (Haykırarak, rotasını belirlemeye çalışıyor): Panik yapmayın! Doğru yolu bulun! Enerji kaybetmeyin!

İdris Amca (Adeta kükreyerek): Gidiyoruz! Gidiyoruz! İşte buuuu! Özgürlük!

Celal (Hem heyecanlı hem de sarsılmış): Vay anasını! Ne hız be! Gözüm karardı! Birine çarptım galiba!

Kürşat (Kahkahalarla, kaostan keyif alarak): İşte beklediğim kaos! Kimse ne olduğunu anlamıyor! Mükemmel!

Yakup (Bağırarak): Yönünüzü bulun! Akıntıya kapılmayın! Kontrolü kaybetmeyin!

(Spermler, o patlayıcı fırlatmanın etkisiyle bir an için sersemlemiş gibidirler. O tanıdık Kışla geride kalmıştır. Etraflarındaki ortam tamamen değişmiştir. Daha geniş, daha akışkan ama aynı zamanda bilinmez ve biraz... yakıcı hissedilen bir ortamdır burası.)

Mahmut Abi (Sesi soluk soluğa): İlk aşama... Tamamlandı... Ama kaos... Beklediğimden fazla...

İsmail (Etrafındaki kaosu ve yeni ortamı gözlemlerken): Burası neresi? O kışladan çok farklı... Ve... tuhaf bir koku var sanki... Ya da his... Yakıcı bir his...

(Spermler, o daracık Testislerin dışına, yeni ve tehlikeli bir dünyaya adım atmışlardır. İlk dalga, o patlayıcı hücumun ardından, o yakıcı ve bilinmez ortama doğru ilerlemeye başlar. Hücum marşı onları buraya getirmiştir.)

(Sahne, ilerleyen ve kaotik bir şekilde yayılmaya başlayan sperm ordusunun görüntüsüyle kararır. Yolculuk başlamıştır.)



Bölüm 8: Asit Gölü ve İlk Kayıplar

(Sahne açılır: Spermler, o patlayıcı fırlatmanın ardından kendilerini daha önce hiç görmedikleri devasa ve karanlık bir boşluğun içinde bulurlar. O daracık Kışla'dan sonra burası bir okyanus gibidir. Ancak bu okyanus, tanıdık bir sıvıdan oluşmamaktadır. Her anları yakan, zorlayan, adeta hücre zarlarını kemiren yakıcı bir sıvıdır bu. Vajinanın asidik ortamı... Görünürde bir sonu yok gibidir.)

Şehmuz (İlk şoku atlatmış, ileri doğru yüzmeye çalışıyor): Hadi bakalım! Yolculuk başladı! Önüme çıkanı ezip geçerim! Ama... Bu su biraz yakıyor sanki?

Celal (Acıyla kıvranarak): Ah! Ne oluyor lan? Bu su ne böyle? Gözlerim (eğer gözleri olsaydı!) yanıyor! Kuyruğumu hissedemiyorum doğru dürüst! Bu normal değil!

Yakup (Paniklemeden, durumu anlamaya çalışıyor): İşte... işte o tuzaklardan biri bu! Anonsun bahsettiği zorluklar... Burası çok tehlikeli beyler! Suyun kimyası bozuk!

(Spermlerin başlangıçtaki şaşkınlığı ve birkaç komik serzenişi, yerini hızla acıya ve dehşete bırakır. Asidik ortam, milyonlarca spermin hücresel yapılarına saldırmaya başlar. Kuyruklar yavaşlar, zarlar zayıflar.)

İsmail (Yakıcı hissi tüm hücrelerinde hissederek, düşünceli): İşte... Gerçek mücadele bu olmalı... O anonsun bahsettiği zorluklar... Bu ortam... Yaşamak için tasarlanmamış sanki. Bu bir eleme... Büyük bir eleme...

(Etraftan acı çığlıkları duyulmaya başlar. Yüzlerce, binlerce, on binlerce sperm hareket edememeye başlar. Kuyrukları durur, vücutları büzülür. Bazıları kelimenin tam anlamıyla asidik ortamda çözünmektedir.)

Sadık (Yanındaki bir spermin çaresizliğini görerek): Dostum! Hadi! Pes etme! Yüzmeye devam et!

(Ancak Sadık'ın uzattığı (varsayımsal) el, boşlukta kalır. O sperm hızla geride kalır ve akıntıya kapılır.)

Reşat (Sessizce ilerlerken, etrafındaki yıkımı gözlemler): Kayıplar başladı... Tahmin ettiğimden de hızlı... Bu hızla devam ederse... Çok azımız kalacağız. Strateji... stratejiye ihtiyacımız var. Bu asitten nasıl kurtulacağız?

Mahmut Abi (Sesi acı ve kararlılıkla dolu): İleri beyler! Geri dönemeyiz! Pes etmek yok! Bu sadece ilk engel! Güçlü kalın! Birlikte hareket etmeye çalışın! Enerjinizi boşa harcamayın! Akıntıya karşı koymayın, akıntıyla birlikte doğru yolu bulun!

(Ancak Mahmut Abi'nin sözleri, binlerce spermin çaresizlik çığlıkları ve sessizce "eriyişleri" arasında zayıf kalır. Ortam, bir savaş alanına dönüşmüştür. Milyonlarca kişilik o coşkulu ordu, göz açıp kapayıncaya kadar on binlere, binlere düşmektedir.)

Kürşat (Asi ruhu kırılmaya başlamış, zorla yüzüyor): Bu... Bu adil değil! Bu çok fazla! Kim dayanabilir buna?

Baran (Sert ve kararlı, acıya rağmen ilerlemeye çalışıyor): Zayıflık göstermeyin! Acıyı hissediyorum ama duramam! Devam etmek zorundayız!

Demir (Dayanıklılığını sınıyor): Vücudum yanıyor... Ama pes etmeyeceğim! Sağlam durmalıyım!

Tuna (Akışa bırakmış, ancak zorlanıyor): Akıntı... çok güçlü... ve yakıcı... Direnmek zor...

Yalçın (Dik duruşu sarsılmış): Güç kaybediyorum... Bu zemin... tutunamıyorum...

Aras (Fısıltıyla, dehşet içinde): İşte o sır... O finale ulaşmanın bedeli buymuş...

Cihan (Geniş bakış açısı daralmış): Bu bir eleme... Doğanın acımasız elemesi... Milyonlarca yaşam... bir hiç uğruna mı?

Miran (Umursamaz tavrı kaybolmuş, korkmuş): Ben... Ben sadece buradan çıkmak istemiştim... Bu kadar zor olacağını düşünmemiştim...

(O devasa "Asit Gölü"nde, o milyonlarca kişilik ordu hızla erir. Sadece en dirençli, en şanslı ve belki de en kararlı olanlar, bu yıkıcı ortamın sonuna doğru ilerlemeye devam eder. Sayıları inanılmaz derecede azalmıştır. O coşkulu "İlk Dalga"nın yerini, acı ve kayıplarla yoğrulmuş, daha küçük ama hayatta kalmayı başarmış bir "Hayatta Kalanlar Grubu" alır.)

(Sahne, asidik ortamdan sıyrılmaya çalışan, sayıları azalmış spermlerin mücadelesiyle kararır. İlk cephe geçilmiştir, ancak bedeli çok ağırdır.)



Bölüm 9: Mukus Labirenti

(Sahne açılır: Spermler, yakıcı Asit Gölü'nden sıyrılmış, kendilerini daha az düşmanca ama bambaşka bir ortamda bulmuşlardır. Artık sıvı berrak değildir; yoğun, sümüksü bir maddeyle doludur etraf. Hareket etmek belirgin şekilde zorlaşmıştır. Burası, Serviks'in mukusla dolu geçitleridir.)

Şehmuz (İleri atılmaya çalışıyor, ama ilerleyemiyor): Ne oluyor ya! Bu ne böyle? Sanki yapıştırıcıya girdik! İlerleyemiyorum!

Celal (Telaşla): Eyvah! Sıkıştım! Kuyruğum takıldı bir yere! Yardım edin!

Yakup (Durumu gözlemliyor): Mukus... Serviks mukusu bu. O anonsun bahsettiği engellerden biri daha. Yoğunluğu farklı yerlerde değişir. Doğru akıntıyı bulmamız lazım!

(Spermlerin çoğu, bu yeni ve yapışkan ortamda bocalıyor, ilerlemekte zorlanmaktadır. Kimi mukusun içinde dönüp duruyor, kimi başka spermlerle birbirine dolanıyor.)

İsmail (Mukusun içine girmiş, şaşkınlıkla etrafına bakınmaktadır. Bir eliyle (varsayımsal) mukusa dokunmaya çalışır, yüzü buruşur.)

İsmail: Bu da ne böyle? Sümüksü... Ve yapışkan! Sanki dev bir sümük tünelindeyiz! Bu... Bu çok tuhaf. Nasıl ilerleyeceğiz şimdi?

(İsmail, ilerlemek için kuyruğunu çırpmaya çalışır, ancak mukusun yoğunluğu yüzünden komik derecede yavaş ve kontrolsüz hareketler yapar. Bir sağa savrulur, bir sola.)

Mahmut Abi (Öndeki gruplardan birinde, sesleniyor): Dağılmayın beyler! Mukusun en yoğun olduğu yerlerden kaçının! Daha akışkan olan kısımları bulun! Birbirinize yardım edin!

(Mahmut Abi ve onun gibi daha tecrübeli veya güçlü spermler, mukusun daha geçit veren kısımlarını bularak yavaş da olsa ilerlemektedir. Ama geride kalanlar için durum kötüdür.)

Sadık (Bir arkadaşının mukusa saplandığını görüyor): Hadi dostum! Tutun bana! Çıkacaksın oradan!

(Sadık, arkadaşını çekmeye çalışır, ancak mukus o kadar yapışkandır ki ikisi de daha çok batar.)

Reşat (Sessizce ilerlerken, mukusun dokusundaki ince farkları gözlemler): Şurada yoğunluk daha az sanki... Oradan ilerleyebiliriz... Bu labirentin bir çıkışı olmalı.

(Bu sırada İsmail, hala mukusla boğuşmaktadır. İlerlemeye çalışırken, yanlışlıkla bir "mukus duvarına" çarparak geri sekerek başka bir spermin üzerine düşer.)

Diğer Sperm (Sinirli): Dikkat etsene be sakar! Ne yapıyorsun? Mukusa iyice saplandık senin yüzünden!

İsmail (Mahcup bir ifadeyle): Şey... Ben... Özür dilerim. Burası biraz kayganmış... Yani... yapışkanmış.

(İsmail, tekrar hareket etmeye çalışır ve bu sefer kuyruğunu komik bir açıyla bükerek, beklenmedik bir şekilde daha akışkan bir mukus akıntısının içine girer. Diğer spermler şaşkınlıkla ona bakar.)

Cemil (Gülerek): Gördün mü Cemal? İsmail yine yaptı yapacağını! Tesadüf mü şans mı bilmem ama bir yol buldu sanki!

(Ancak İsmail, nereye gittiğinin pek farkında değildir. Sadece daha kolay hareket edebildiği için memnundur.)

İsmail (Kendi kendine mırıldanarak): Ohh, burası daha iyiymiş. O yapışkan yerden kurtuldum sonunda. Şimdi nereye gideceğim acaba?

(Mukus Labirenti, spermler için gerçek bir test alanıdır. Birçoğu mukusa takılıp kalır, enerji kaybeder ve elenir. Ama Mahmut Abi gibi kararlı olanlar ve İsmail gibi şanslı/sakar olanlar ilerlemeye devam eder. O devasa sperm ordusu, Mukus Labirentinde daha da küçülür.)

(Aniden, ilerleyen spermlerden bazıları, mukusun yoğunluğunun azaldığı ve ortamın biraz daha açıldığı bir alana ulaşır.)

Yakup (Rahat bir nefes alarak): Mukus bitiyor sanki! İşte çıkış burada! Labirentin sonuna geldik!

(Ancak Mukus Labirenti tam olarak bitmemiştir. Hala geçilmesi gereken kısımlar vardır. Ama bir umut ışığı belirmiştir.)

(Sahne, Mukus Labirentinde ilerlemeye çalışan ve bazıları çıkışa yaklaşan spermlerin görüntüsüyle kararır. Engeller devam etmektedir.)



Bölüm 10: Mukus Labirentinin Sonu

(Spermler, Serviks'in yoğun mukus denizinde ilerlemeye çalışmaktadır. O patlayıcı başlangıcın kaosu yerini, bu sümüksü labirentin getirdiği yıpratıcı mücadeleye bırakmıştır. Etraf yapışkan ve hareket etmek her geçen an daha da zorlaşmaktadır.)

Mahmut Abi (Öndeki küçük bir gruba liderlik ediyor, sesi kararlı): Enerjinizi doğru kullanın beyler! Akıntıya karşı zorlamayın! Mukusun daha az yoğun olduğu yerleri bulun! Dar geçitlerden süzülerek ilerleyin!

Yakup (Mahmut Abi'nin yakınında, etrafı gözlemliyor): Şurada bir boşluk var Mahmut Abi! Sanırım o tarafa doğru akıntı biraz daha hızlı! Oradan ilerleyebiliriz!

Reşat (Sessizce, mukusun dokusuna dikkat ederek): Yakup haklı. Mukusun yapısı değişiyor buralarda. Sanki birileri (kadın vücudunun fizyolojisi kastediliyor) bizim için yollar açmış gibi. Ama çok dikkatli olmak lazım. Her akıntı doğru yere gitmeyebilir.

(Biraz geride, Celal ve Şehmuz mukusun daha yoğun bir kısmına saplanmışlardır.)

Celal (Sinirle çırpınıyor): Lanet olsun! Sıkıştım yine! Bu sümük resmen beni içine çekiyor! Şehmuz! Yardım etsene be adam!

Şehmuz (O da zorlanıyor): Ne yardımı Celal? Ben de zor ilerliyorum! Bu mukus resmen kaslarımı bağlıyor! O övündüğüm hızım burada beş para etmiyor!

(Etraftan çaresizlik sesleri duyulur. Bazı spermler tamamen durmuş, yırpranmış bir şekilde mukusun içinde asılı kalmıştır. Onların yerini, arkadan gelen daha enerjik ama aynı derecede kafa karışık spermler alır.)

Sadık (Biraz ileride, geride kalanlara sesleniyor): Hadi beyler! Pes etmeyin! Devam edin! Çıkışı bulmak üzereyiz!

(Sadık'ın sesi, mukusun sönümleyici etkisiyle boğuklaşır. Umutsuzluk hissi yayılır.)

(Bu sırada İsmail, mukusun nispeten daha akışkan olduğu bir yolda, ne olduğundan pek emin olmadan ilerlemektedir. Karşıdan gelen bir sperme çarpmamak için komik bir manevra yapar ve kendini yanlışlıkla bir mukus akıntısının üzerine bırakır.)

İsmail: Hop! Pardon kardeşim! Biraz kayganmış burası! Aa, bak burası daha hızlı akıyor! İyi denk geldi!

(İsmail, bilmeden mukusun doğru bir akıntısına denk gelmiştir ve diğerlerinin zorlandığı yerde rahatça ilerlemektedir. Yanından hızla (sperm standartlarında) geçen diğer spermler ona şaşkınlıkla bakar.)

Diğer Sperm (Geçerken İsmail'e bakarak): Bu eleman ne yapıyor böyle? Şansa bak ya!

(İsmail ise, kendisini taşıyan akıntının keyfini çıkarmaktadır, hala tam olarak neyin içinde olduğunun farkında değildir.)

İsmail (Kendi kendine mırıldanarak): Bu mukus... Bazen çok yapışkan, bazen de... sanki bir nehir gibi. Kim yaptıysa iyi düşünmüş. (Kendi kendine güler)

(Bu sırada, Mahmut Abi'nin grubu ve diğer kararlı spermler, mukusun en yoğun kısımlarını geride bırakmaya başlamıştır. Önlerinde ortamın biraz daha açıldığı, mukusun inceldiği bir alan belirir.)

Kurt (Güçlü bir sesle): Işık göründü sanki! Mukus inceliyor! İşte çıkış!

Baran (Kararlı): Tamamlandı! Bu engeli aşıyoruz!

(Sayıları oldukça azalmış olan hayatta kalan spermler, yorgun ama azimli bir şekilde Mukus Labirentinin sonuna doğru ilerlerler. Geride, mukusa saplanmış, pes etmiş veya enerjisi tükenmiş binlerce yoldaşlarını bırakmışlardır. Mukus Labirenti, acımasız bir eleme daha yapmıştır.)

(Spermler, mukusun yoğunluğundan kurtulup, daha temiz, ancak hala bilinmez bir boşluğa adım atarlar. Önlerinde, rahmin geniş ve karanlık "Vahşi Doğası" uzanmaktadır.)

(Sahne, Mukus Labirenti'nden çıkan yorgun sperm grubunun, önlerindeki yeni ortama bakışlarıyla kararır. Bir engel daha aşılmıştır.)



Bölüm 11: Rahim Vahşi Doğası ve Yanlış Yollar

(Sahne açılır: Spermler, Mukus Labirenti'nin yapışkan boğuculuğundan kurtulmuş, kendilerini çok daha geniş, ferah ama aynı zamanda bomboş ve ürkütücü bir alanda bulmuşlardır. Burası rahimdir. O dar tünellerden sonra, burası devasa bir boşluk gibidir. Işık loş, etraf sessizdir.)

Mahmut Abi (Etrafına bakınarak): İşte... İşte burası Rahim. Mukus'tan kurtulduk beyler. Daha rahat hareket ediyoruz ama... Burası çok büyük. Kaybolmak işten bile değil.

Yakup (Dikkatle etrafı süzer): Rahatlamayın Mahmut Abi. Buranın da kendi tehlikeleri var. Bağışıklık devriyeleri buralarda gezer derler. Ve... o anonsun bahsettiği "yanlış yollar"...

(Spermler ilerlemeye devam eder. Bir süre sonra, önlerinde yol ikiye ayrılır. Tam bir kavşaktır burası. İki farklı yöne giden iki tünel girişi belirir. Fallop tüplerine giden yollar...)

Şehmuz (Heyecanla): Kavşak! İşte o yer! Hangi yoldan gideceğiz? Sağa mı? Sola mı?

Celal (Kararsız): Bilmem ki... İkisi de aynı görünüyor. Bir işaret falan yok mu?

Reşat (Gözlem yapıyor): Akıntıya bakın. Akıntı sanki biraz daha sağa doğru... Ama bu doğru yol olduğu anlamına gelmez. Belki de tuzaktır.

Mahmut Abi: Durun beyler. Acele karar vermeyelim. İdris Amca, senin bir fikrin var mı? Eski hikayelerde buralardan bahsedilir miydi?

İdris Amca (Düşünceli): Hikayeler... Evet... Anlatılırdı buralar. "İki yol ayrımı... Biri hayat, biri ölüm..." Ama hangi yolun hangisi olduğunu kimse söylemezdi. Sezgilere güvenmek gerekir derlerdi.

Kurt (Kararlı): Sezgi falan hikaye! Bir karar vermeliyiz! Kalabalığı takip edelim! Çoğunluk hangi yöne gidiyorsa...

Baran (Sert): Çoğunluk her zaman haklı değildir Kurt. Kendi kararımızı vermeliyiz.

Tuna (Rahat ama düşünceli): Akıntı... Eğer akıntı sağa çekiyorsa... Belki de gitmemiz gereken yer orasıdır? Vücudun bizi yönlendirdiği yer?

(Spermler arasında bir tartışma başlar. Kimi sağdan gitmek ister, kimi soldan. Grup yavaş yavaş ikiye bölünme eğilimi gösterir.)

Mahmut Abi: Tamam beyler! Bir karar veriyoruz! Çoğunluğun eğilimi ve Reşat'ın gözlemleri... Sağdan gidiyoruz! Sağ taraf daha az riskli görünüyor!

(Grup, "Sağdan!" sesleriyle sağdaki tünele doğru ilerlemeye başlar.)

(Bu sırada İsmail, tartışmanın biraz uzağında, bir rahim duvarının köşesine takılmış, kendi kendine bir şeyler mırıldanarak varoluşunu sorgulamaktadır. İlerlemeye çalışırken, dengesini kaybeder ve kafasını duvara hafifçe çarpar.)

İsmail: Ah! Kafam! Ne oldu şimdi? Biraz başım döndü sanki...

(İsmail, sendeleyerek toparlanmaya çalışır. Mahmut Abi'nin grubunun sağa doğru ilerlediğini görür. Ancak kafasının karışıklığıyla, sağ ve sol yönleri birbirine karıştırmıştır.)

İsmail: Hah! Tamam! Benimkiler sağa gidiyor! Ben de sağa gideyim!

(Ve İsmail, sırt üstü yüzdüğünü farketmez. Tam ters yöne, yani grubun gitmediği sol taraftaki tünele doğru emin adımlarla (sperm standartlarında) ilerlemeye başlar. Yüzünde, doğru yöne gittiğine dair saf bir ifade vardır. Diğer spermlerin çoğu sağdaki tünele girerken, o tek başına soldaki bilinmezliğe doğru yol alır.)

(Sahne, sağdaki tünele giren ana grup ve soldaki tünele tek başına giren disoryante İsmail'in görüntüsüyle kararır. Yanlış yol ayrımı yapılmıştır... ama kim için?)



Bölüm 12: Bağışıklık Avcıları ve Rahim Labirenti

(Sahne açılır: Rahim boşluğu. Önceki bölüme göre daha ferah, ancak ışık loş ve ortam gergindir. Spermler, Mukus Labirenti'nden çıkmanın yorgunluğuyla, dikkatli adımlarla (sperm standartlarında) ilerlemektedir. O büyük, boş alanda kendilerini savunmasız hissederler. İsmail, sola sapmış, kendi yolunda ilerlemektedir.)

(Ana grubun olduğu kısımda...)

Mahmut Abi: Dikkatli olun beyler. Burası geniş bir alan ama tehlikesiz değil. Gözünüzü dört açın. Yakup, sen öncü ol. Etrafı kolaçan et.

Yakup (Önde, keskin gözlerle etrafı tarıyor): Tamam Mahmut Abi. Bir hareketlilik sezersem haber veririm. Bağışıklık devriyeleri buralarda gezer derler.

(Tam bu sırada, uzaktan hafif bir vınlama sesi duyulur. Giderek yaklaşır. Bu, tanıdık bir ses değildir. Ardından, loş ortamda zayıf, parıldayan "ışıklar" belirir - bağışıklık hücrelerinin zarlarındaki kimyasal tepkimeler gibi düşünelim.)

Şehmuz (Telaşla): O ses ne öyle? Ne geliyor oradan?

Celal (Gergin): Siren gibi bir şey! Eyvah! Yakalanacağız galiba!

(Ses ve ışıklar hızla yaklaşır. Birden, iri, amorf şekilli "araçlar" belirir. Yüzeylerinde devasa "ağızları" (fagozomları) vardır. Bunlar, Rahim'in bağışıklık sistemi devriyeleri, Fagositoz Polisleridir.)

(Sahne, Fagositoz Polislerin devriye aracının içine (metaforik olarak) geçer.)

Polis Memuru Fago (Üniforması üzerinde "Temizlik İşleri" yazan, bıkkın bir sesle): Yine rutin devriye... Günlerdir tık yok. Ne zaman hareketli bir görev çıkacak acaba? Sıkıldım artık şu boş koridorlarda gezmekten.

Polis Memuru Sito (Daha hevesli, ekranlara bakıyor): Sabırlı ol Memur Fago. İstilacı riski her zaman var. Sensörler her an bir hareketlilik algılayabilir. Aha! Bekle! Bir sinyal alıyorum!

Polis Şefi Lizozom (Arka koltukta oturmuş, otoriter): Ne sinyali Memur Sito? Netleştirin görüntüyü! Neymiş gelen?

Polis Memuru Sito: Bir... bir sürü küçük hareketli obje! Yabancı kimlik tespiti yapılıyor... Kimlik doğrulandı! İstilacılar! Sperm formunda istilacılar! Sayıları... oldukça fazla!

Polis Memuru Fago: Vay anasını! Bugün şanslı günümüz desene! Hadi bakalım, biraz aksiyon görelim!

Polis Şefi Lizozom: Anında tüm birimlere duyurun! "İstilacılar Görüldü" anonsu yapılsın! Konumlarını bildirin! Yakalama protokolünü başlatın! Kimsenin kaçmasına izin vermeyin!

(Polis aracının hoparlöründen (yine metaforik olarak) tüm Rahim boşluğunda yankılanan, mekanik ama tehditkar bir anons duyulur.)

Fagositoz Polis Anonsu (Mekanik ve tekrarlayan): Dikkat! Dikkat! Tüm birimlere acil durum bildirisi! İstilacılar görüldü! Sperm formunda istilacılar! Tekrarlıyorum, istilacılar görüldü! Yakalama ve imha protokolü başlatılmıştır! Tüm birimler belirlenen konuma ilerlesin!

(Sahne yeniden spermlere döner. Anonsu duymuşlar ve Fagositoz Polislerin siren sesleri (vınlamalar ve yanıp sönen "ışıklar") hızla yaklaşmaktadır.)

Şehmuz (Panik içinde): İstilacı mı? Biz miyiz yani? Yakalama protokolü ne demek?

Celal (Öfkeyle karışık korkuyla): Lanet olsun! Polisler! Bizi buldular!

Yakup: İşte bağışıklık devriyeleri! Dağılın beyler! Bunlarla başa çıkamayız! Saklanın!

(Spermler hızla etrafa saçılmaya başlar. O geniş rahim boşluğu, bir anda bir kaçış alanına dönüşür. Fagositoz Polis araçları, sirenleri çalarak ve ışıkları yanıp sönerek spermlerin peşine düşer. Kovalama başlamıştır!)

(Bu sırada, sola sapmış olan İsmail, o tuhaf anonusu duyar ve Fagositoz Polislerin siren seslerini duyar. Ne olduğunu tam anlamasa da, etraftaki telaşı hisseder.)

İsmail: İstilacı mı? Kim istilacıymış acaba? Ve o sirenler ne öyle? Bir parti mi var yoksa?

(İsmail, merakla siren sesinin geldiği yöne doğru (yani polislerden biraz uzaklaşarak, ama aslında onlara paralel bir rotada) ilerlemeye başlar, o esnada bir rahim duvarındaki ilginç bir şekle takılır.)

İsmail: Aa, bak burada bir resim var sanki! (Duvara dokunmaya çalışır.) Çok ilginç!

(Fagositoz Polisler ana grubun peşindeyken, İsmail kendi absürt dünyasında, tehlikenin tam ortasında, ne olduğundan pek habersizce ilerlemektedir.)

(Sahne, Rahim boşluğundaki kovalamaca ve İsmail'in tuhaf keşifleriyle devam ederken kararır. Bağışıklık Avcıları iş başındadır.)


Bölüm 13 : Fagositoz Polisler

(Rahim boşluğu, bir anda bir kovalamaca alanına dönüşmüştür. Fagositoz Polislerin sirenleri, uzay gemilerinin veya helikopterlerin pervaneleri gibi vınlayarak ortamda yankılanır. O iri, amorf şekilli araçlar, şaşkına dönmüş spermlerin üzerinde adeta süzülerek ilerlemektedir.)

Şehmuz (Hızla yüzüyor, arkasına bakarak): Geliyorlar! Peşimizdeler! Ne biçim hızları var bunların böyle!

Celal (Hem kaçıyor hem bağırıyor): Lanet olsun! Sirenleri de var şerefsizlerin! Saklanın!

Yakup (Kaçarken etrafına bakınarak): Duvar diplerine sığınmaya çalışın beyler! Ya da şu... şu hücre yığınlarının arasına! Belki orada bizi göremezler!

(Spermler, panik içinde Rahim'in geniş boşluğunda sağa sola dağılır. O Fagositoz Polisler, adeta tepeden tırnağa onları avlamaya programlanmış "helikopterler" gibi, loş ortamda ışıklarıyla parlayarak üzerlerinde dolanır. Devasa ağızları (fagozomları) her an açılmaya hazırdır.)

(Polis aracının içinde...)

Polis Memuru Fago: Hedefler dağılıyor Şef! Hızlılar piç kuruları! Ama kaçamazlar!

Polis Memuru Sito: Üzerlerinde kilitlendim Memur Fago! Kaçış rotalarını tahmin ediyorum! O dar geçitlere sıkışmaya çalışacaklar!

Polis Şefi Lizozom: İzin vermeyin! Çevreleyin onları! Kimse bu alandan sağ çıkmamalı! Burası bizim bölgemiz!

(Rahim boşluğunda devasa bir köşe başında, İsmail o tuhaf siren seslerini ve ışıkları hala tam anlamlandıramamıştır. Bir Fagositoz Polis helikopterinin ona yaklaştığını fark eder.)

(Rahim boşluğu, bir anda bir kovalamaca alanına dönüşmüştür. Fagositoz Polislerin sirenleri, uzay gemilerinin veya helikopterlerin pervaneleri gibi vınlayarak ortamda yankılanır. O iri, amorf şekilli araçlar, şaşkına dönmüş spermlerin üzerinde adeta süzülerek ilerlemektedir. Spermler hızla kaçışmaktadır.)

(Rahim boşluğunda bir köşede, duvarı kaplayan, üzerinde sürekli hareket eden "iplikler" veya "saçaklar" olan hücreler vardır. Bunlar, silli epitel hücreleridir.)

İsmail (O tuhaf siren seslerini ve ışıkları hala tam anlamlandıramadan, bir Fagositoz Polis helikopterinin ona yaklaştığını fark eder. Paniklemez ama ne yapacağını bilemez bir halde etrafına bakınır.)

İsmail: Ooo, yakından daha parlak görünüyorlar! Bir çeşit... ışıklı yüzen şey! Acaba ne işe yarıyorlar?

İsmail: Eyvah! Bu ışıklı şey bana doğru geliyor! Ne yapmalıyım şimdi? Saklanacak bir yer yok mu?

(İsmail, o an, yanındaki duvarı kaplayan silli epitel hücrelerini ve onların hareket eden "ipliklerini" fark eder. Burası ona ilginç görünür.)

İsmail: Oo, burası ne kadar tüylü! Sanki küçük bir orman gibi! Belki aralarına girebilirim!

(İsmail, Mr. Beanvari bir hareketle, silli epitel hücrelerinin arasına dalmaya çalışır. Hareket eden sillerin arasına girerken biraz zorlanır, komik bir şekilde takılır ama sonunda kendini o hareketli "ipliklerin" arasına atmayı başarır. Siller, onun etrafında dans eder gibi görünür.)

Polis Memuru Fago: Hedef kilitlendi! Yaklaşıyorum! Hazırlan Memur Sito! Aç ağzı!

Polis Memuru Sito: Açıyorum! Aç... Bir saniye... Hedef... Hedef bir hücre yığınına daldı! Silli epitel hücrelerinin arasına girdi! Orada görüş açım kısıtlandı!

Polis Şefi Lizozom: Ne demek kısıtlandı Memur Sito? Görüşü netleştir! Oraya giremez! Takip et!

(Fagositoz Polis helikopteri, silli epitel hücrelerinin üzerinde duraksar. İçine girmeye çalışır ama hareket eden siller ve hücrelerin yoğunluğu onu engeller. Polisler şaşkınlıkla aşağı bakarlar.)

Polis Memuru Fago: Giremiyoruz Şef! Bu tüylü duvarlar geçit vermiyor! Ve içini göremiyoruz!

Polis Şefi Lizozom: Lanet olsun! Bir yere saklanmış olmalı! Ama oraya giremeyiz! Protokol dışı! Başka hedeflere yönelin! Bu kaosta bir taneyle uğraşamayız!

(Polis helikopteri, sirenleri vınlayarak ve ışıkları parlayarak İsmail'in saklandığı yerden uzaklaşır, diğer spermlerin peşine düşer. İsmail, silli epitel hücrelerinin arasında, olan bitenden pek habersizce, o hareket eden "ipliklerin" arasında durmaktadır.)

İsmail: Ohh! Gittiler! Demek saklambaç oynamıyorlarmış... O parlak ışıklar biraz korkutucuydu doğrusu. Ama bu tüylü yer... Çok ilginç! Sürekli hareket ediyorlar! Acaba nereye gidiyorlar?

(İsmail, silli epitel hücrelerinin sillerinin yarattığı hafif akıntıya dikkatini verir. Siller, belirli bir yöne doğru bir akıntı yaratmaktadır.)

İsmail (Merakla): Hey, bunlar beni bir yere doğru çekiyor sanki! Çok ilginç! Acaba gitmem gereken yer orası mı?

(İsmail, silli epitel hücrelerinin sillerinin yarattığı akıntıya kendini bırakır. Mr. Beanvari bir şekilde, bu sefer de bilmeden, sillerin yarattığı ve aslında yumurtaya doğru olan akıntıya kapılmıştır. O büyük kovalamaca devam ederken, İsmail kendi başına, komik bir şekilde doğru yöne doğru sürüklenmektedir.)

(İsmail, farkında olmadan, bir polis helikopterinden kaçmayı başarmıştır. Ancak diğer spermler için durum o kadar şanslı değildir. Etraftan yakalanan spermlerin çığlıkları (metaforik olarak) duyulur. Birkaç sperm, Fagositoz Polislerin devasa "ağızlarına" girerken görülür.)

Mahmut Abi (Kaçarken): Kayıplar veriyoruz! Bağışıklık sistemi acımasız! Durmak yok! İleri!

Yakup (Kaçış rotası ararken): Şuraya doğru gidelim! Orada hücre yığınları daha fazla! Belki aralarına karışabiliriz!

(Kovalama devam eder. Spermler, Rahim'in o geniş ama tehlikeli boşluğunda, Fagositoz Polis helikopterlerinden kaçmaya çalışır. Her an yakalanma riski vardır. Bu "Vahşi Doğa", tahmin ettiklerinden çok daha tehlikelidir.)

(Sahne, Rahim boşluğundaki kovalamaca, Fagositoz Polislerin sirenleri ve silli epitel hücrelerinin arasında, sillerin akıntısıyla ilerleyen İsmail'in görüntüsüyle devam ederken kararır. Bağışıklık Avcıları diğer spermlerin peşindedir.)



Bölüm 14:  Silli epitel hücreler

(Rahim boşluğunda kovalamaca tüm hızıyla devam etmektedir. Fagositoz polis helikopterleri, vınlayan pervaneleri ve arayıcı ışıklarıyla spermlerin üzerine kâbus gibi çökmektedir. Her an yakalanma riski, spermlerin hızını ve çaresizliğini artırır.)

Mahmut Abi (Kaçarken, geriye sesleniyor): Dağılın beyler! Bir arada kalabalık hedef yaratıyor! Daha küçük gruplara ayrılın! Şu duvar girintilerine sığınmaya çalışın!

Şehmuz (Panikle, hızla yüzüyor): Yetişiyorlar Mahmut Abi! Çok hızlı bu lanet olasılar! Yakalayacaklar bizi!

Celal (Öfkeyle, bir polis helikopterine doğru (işe yaramayacak olsa da) bir "tekme" savurur gibi yapar): Defolun be! Peşimizi bırakın!

(Yakup, Reşat ve Sadık, daha küçük bir grup halinde, Rahim duvarındaki daha karmaşık bir hücre yığınına doğru yönelirler. Burası, onlara geçici bir siper sağlayabilir.)

Yakup: Buraya girersek belki izimizi kaybederler! Hadi!

Reşat: Dikkatli olun! İçeride başka tehlikeler olabilir! Gözünüzü dört açın!

(Bazı spermler, maalesef, Fagositoz Polislerin hızına yetişemez veya saklanacak bir yer bulamaz. Birkaç çığlık duyulur ve devasa ağızlar kapanırken görülür. Kayıplar artmaktadır.)

(Bu sırada İsmail, silli epitel hücrelerinin sillerinin yarattığı akıntıyla komik bir şekilde sürüklenirken, olan bitenden hala tam anlamıyla haberdar değildir. Bir polis helikopteri uzaktan ona doğru yaklaşmaktadır, ancak İsmail'in o anki derdi başkadır.)

İsmail: Bu siller çok gıdıklıyor! Ve beni bir yere götürüyorlar! Acaba nereye gidiyoruz? Belki de burası gizli bir geçittir!

(İsmail, sillerin akıntısına kendini iyice bırakır, hatta komik bir şekilde sırt üstü dönerek akıntının onu taşımasına izin verir. Polis helikopteri ona yaklaşırken, İsmail'in bu absürt hareketi ve sillerin arasındaki konumu, polisin kafasını karıştırır.)

Polis Memuru Fago: Şef, o tekil hedef... Silli epitel hücrelerinin arasında garip hareketler yapıyor. Yüzmüyor, sürükleniyor sanki.

Polis Memuru Sito: Hedefin hareket paterni standart dışı Şef! Algoritma uyumsuzluk veriyor! Bu bir istilacı mı, yoksa... bir tür hücre döküntüsü mü tam anlayamadım!

Polis Şefi Lizozom: Döküntü olamaz! İstilacı! Ama... eğer protokol dışı hareket ediyorsa... ve hücre yığınına girmişse... Önceliğimiz kaçan ana grup! O tekili şimdilik pas geçin! Daha sonra kontrol ederiz!

(Polis helikopteri, şaşkınlıkla İsmail'den uzaklaşarak ana grubun peşine devam eder. İsmail, ölümcül bir tehlikeden Mr. Beanvari bir şans ve absürtlükle bir kez daha kurtulmuştur.)

İsmail (Polisler uzaklaşırken): Gittiler yine! Gerçekten saklambaç oynuyorlar galiba! Ama neden kaçıyorlar benden? Yoksa çok mu iyi saklandım? Evet evet, çok iyi saklandım!

(İsmail, silli epitel hücrelerinin akıntısıyla ilerlemeye devam eder. O büyük kovalamaca ve katliam devam ederken, İsmail kendi küçük, şanslı yolculuğuna devam etmektedir. Rahim Vahşi Doğası acımasızdır, ancak şans bazen en absürt şekillerde karşınıza çıkabilir.)

(Ana grup, Yakup'un bulduğu hücre yığınının arasına sığınmaya çalışır. Polisler etraflarını çevirmiştir.)

Yakup: Burası geçici olarak bizi koruyabilir! Ama sonsuza kadar kalamayız! Bir çıkış yolu bulmalıyız!

Mahmut Abi: Kaçış planı yapmalıyız Yakup! Polisler pes etmeyecek!

(Sahne, hücre yığınına sığınan spermlerin gergin bekleyişi ve dışarıdaki polis helikopterlerinin vınlamalarıyla kararır. Kovalamaca, henüz bitmemiştir.)



Bölüm 15: Plan Belli

(Hücre yığınının içinde, Mahmut Abi'nin grubu gergin bir bekleyiş içindedir. Dışarıda Fagositoz polis helikopterlerinin vınlamaları ve arayıcı ışıkları hissedilmektedir. Hücrelerin arasındaki dar boşluklar, onlara geçici bir siper sağlamaktadır.)

Mahmut Abi: Ne kadar burada saklanabiliriz bilmiyorum. Pes etmeyecekler gibi görünüyor. Bir plan yapmalıyız.

Yakup: Etrafımızı sardılar Mahmut Abi. Her çıkışta en az bir polis var. Çok riskli.

Reşat: En zayıf noktalarını bulmalıyız. Veya onları bir şekilde dağıtmalıyız. Belki bir grup dikkat dağıtabilir...

Celal (Fısıltıyla): Dikkat dağıtmak ne demek? Kendimizi ateşe atmak demek! Ben daha bu yaştan ölmek istemiyorum!

Şehmuz (Kararlı ama gergin): Celal haklı. Ama burada saklanarak da bir yere varamayız. Bir ara bulup fırlamalıyız!

(Tartışma devam ederken, sahne İsmail'e kayar. O, silli epitel hücrelerinin sillerinin oluşturduğu akıntıyla keyifli bir şekilde sürüklenmektedir. Tehlikeden tamamen habersizdir.)

İsmail: Vay canına! Bu akıntı harikaymış! Sanki su kayağı yapıyorum! (Kendi kendine komik sesler çıkarır.) Vıyvvvv! Ne kadar hızlı gidiyorum!

(İsmail, akıntıyla ilerlerken, yolda küçük, yuvarlak hücrelere (belki besin parçacıkları veya döküntüler) çarpar, komik bir şekilde sekerek yoluna devam eder.)

İsmail: Hoppala! Ne o öyle? Küçük kayalar! Dikkatli olmak lazım! Ama bu akıntı beni taşıyor! Nereye götürecek acaba? Umarım güzel bir yerdir!

(Sahne yeniden Mahmut Abi'nin grubuna döner. Bir plan yapmışlardır.)

Mahmut Abi: Tamam beyler. Plan belli. Yakup, Reşat, siz şu sağdaki dar geçitten sıyrılmaya çalışın. Onlar sizin peşinizden gelirse, biz de ana yoldan fırlarız. Eğer gelmezlerse, siz devam edin. Birleşme noktası ilerideki o büyük hücre yığını.

Yakup: Anlaşıldı Mahmut Abi. Hazır mıyız Reşat?

Reşat: Hazırım. Dikkatli ol Yakup.

(Yakup ve Reşat, dikkatlice hücre yığınının kenarındaki dar bir aralıktan sıyrılmaya başlarlar. Dışarıdaki polis helikopterleri hemen onları fark eder.)

Polis Memuru Fago: Şef! İki hedef sıyrılıyor! Sağdaki çıkıştan!

Polis Şefi Lizozom: Yakalayın onları! Ana gruptan kopuyorlar! Peşlerine düşün! Diğerleri yerinde kalsın!

(İki Fagositoz Polis helikopteri, sirenleri çalarak Yakup ve Reşat'ın peşine düşer. İşte bu, ana grup için bir fırsattır.)

Mahmut Abi: Şimdi! Hadi beyler! Tamamını yakalayamayacaklar! Fırlayın!

(Mahmut Abi'nin grubu, o anı kollayarak hücre yığınından fırlamaya başlar. Polislerin bir kısmı Yakup ve Reşat'ın peşine takılmıştır, ancak diğerleri hemen ana grubun üzerine yönelir.)

Şehmuz: Kaçıyoruz! Kaçıyoruz! Hadi Celal! Arkada kalma!

Celal: Geliyorum lan! İtişmeyin!

(Kovalamaca yeniden alevlenir. Spermler, Rahim boşluğunda polislerden kaçarken, bir yandan da diğer spermlerle çarpışır. Bu karmaşanın içinde, maalesef, birkaç sperm daha Fagositoz Polislerin ağına takılır.)

(Tam bu sırada, İsmail'in akıntıyla sürüklendiği rota, ana grubun kaçmaya çalıştığı alana biraz yaklaşır. İsmail, uzaktan siren seslerini ve koşturmacayı fark eder.)

İsmail: Aa, bakın! Orada bir sürü ışıklı şey ve koşturmacı var! Bir oyun oynuyorlar galiba! Saklambaç mı kovalamaca mı tam anlamadım ama çok eğlenceli görünüyor!

(İsmail, Mr. Beanvari bir şekilde, o koşturmacayı izlerken, sillerin akıntısı onu tam da polislerin dikkatini dağıttığı bir noktadan geçirir. Polisler, hem Yakup ve Reşat'ı hem de Mahmut Abi'nin grubunu yakalamaya çalışırken, İsmail fark edilmeden yanlarından süzülüp geçer.)

Polis Memuru Fago: Lanet olsun! Bazıları kaçıyor Şef! Hızlandılar!

Polis Şefi Lizozom: Kayıp vermeyin! Takip edin! O herif (İsmail'den bahsediyor, fark etmeden) ne yapıyor orada öyle? Neyse, sonra bakarız ona! Öncelik ana grup!

(Ana grup, büyük çabalarla ve birkaç kayıp vererek Fagositoz Polislerin kordonunu yarmayı başarır. Yorgun ama kararlı bir şekilde ilerlerler.)

Mahmut Abi: Başardık beyler! Polislerden kurtulduk! Şimdilik! Ama daha yolumuz var! Yakup ve Reşat'ı bulmalıyız!

(İsmail ise, sillerin akıntısıyla, olay yerinden tamamen habersizce, kendi rotasında ilerlemeye devam eder. Belki de akıntı onu doğrudan Fallop tüpünün girişine sürükleyecektir.)

(Sahne, Bağışıklık Avcılarından kaçmayı başaran ana grubun yorgun ilerleyişi ve sillerin akıntısıyla komik bir şekilde sürüklenen İsmail'in görüntüsüyle kararır. Rahim Vahşi Doğası geride kalmaktadır... en azından şimdilik.)



Bölüm 16: Tüp Tüneli ve Umutsuz Yolculuk

(Sahne açılır: Spermler, Rahim'in o geniş Vahşi Doğası'ndaki bağışıklık avcılarından kaçmayı başardıktan sonra, önlerindeki dar tünelin girişine ulaşırlar. Burası, fallop tüplerinden biridir. Ortam, Rahim'e göre çok daha dar ve düzenlidir. İçeride hafif bir akıntı hissedilir.)

Mahmut Abi (Tünele girerken, yorgun ama umutlu): İşte geldik beyler! Fallop tüpü! Doğru yolda olduğumuza eminim! Yumurta buralarda bir yerde olmalı!

Yakup (Tünele girerken, etrafı dikkatle süzer): Dar bir yer Mahmut Abi. Rahim kadar tehlikeli görünmüyor ama... Akıntı var. Ve ilerisi karanlık.

Şehmuz (Tünele girmiş, hızla ilerlemeye çalışıyor): Ne duruyoruz o zaman? Yumurta bizi bekliyor! Hadi!

(Mahmut Abi'nin grubundan hayatta kalanlar, birbiri ardına tünele girer. O dar geçitten süzülürken, geride bıraktıkları Tehlike Dolu Rahim ve oradaki kayıpların yorgunluğunu hissederler. Ama içlerinde bir umut vardır. Doğru yola girdiklerine inanıyorlardır.)

Reşat (Tünele girerken, mırıldanır): Akıntı... Akıntı dışarı doğru sanki? Yoksa bana mı öyle geliyor? (Kendinden emin olamaz.)

(İlerlemeye başlarlar. Tüp uzundur. Sürekli yüzmek, enerji gerektirir. Başlangıçtaki coşku yavaş yavaş yerini rutine bırakır. Dakikalar (sperm zamanı) geçer.)

Celal (Yorulmaya başlamış): Ne kadar gideceğiz daha? Yol bitmedi mi? Yumurta ne zaman görünecek?

Sadık (Yanındaki arkadaşına destek olmaya çalışıyor): Az kaldı dostum. Sabırlı ol. Ulaşacağız elbet.

(Ancak yol uzadıkça, umutsuzluk fısıltıları artar. Enerji seviyeleri gözle görülür şekilde düşmektedir. Kuyruk vuruşları yavaşlar.)

İdris Amca (Sesi kısılmış): Benim zamanımdaki hikayelerde... Yumurtaya yaklaştıkça bir ışık, bir işaret olur derlerdi... Bir hareketlilik... Burada hiçbir şey yok. Sadece bu bitmek bilmeyen tünel...

Mahmut Abi (Alnı kırışmış, sesindeki umutsuzluğu gizlemeye çalışarak): Belki de... Belki de biraz daha ileridedir İdris Amca. Pes etmek yok! Az kaldı! hissediyorum!

(Ama içten içe, Mahmut Abi'nin de şüpheleri artmaktadır. Yolculuk beklediklerinden çok daha uzundur. Ve o beklenen işaret, o heyecan verici "hedefe yaklaştık" hissi bir türlü gelmemektedir.)

(Spermler, yorgunluktan bitap düşmüş bir halde ilerlemeye devam ederler. Bazıları dayanamaz ve yavaş yavaş durmaya başlar. Kuyrukları son bir kez titrer ve hareketsiz kalırlar. Akıntı onları geride bırakır.)

Şehmuz (Bitkin bir sesle): Dayanamıyorum Mahmut Abi... Enerjim kalmadı... Tüm çaba... boşuna mıydı...?

Mahmut Abi (Ona yetişmeye çalışarak): Hayır Şehmuz! Hayır! Devam et! Az kaldı!

(Ama Şehmuz'un hareketi durur. Mahmut Abi'nin gözleri önünde, bir yoldaşı daha sessizce aralarından ayrılır. Aynı şey diğer yorgun spermler için de geçerlidir. Sayıları hızla azalmaktadır.)

Yakup (Sesi titrek): Mahmut Abi... Sanırım... Sanırım yanlış yoldayız. Burada yumurta yok. Hissetmiyorum. Olamaz...

(O an, o acı gerçek tüm gruba bir şok dalgası gibi yayılır. Tüm yaşadıkları, tüm aştıkları zorluklar, tüm o kayıplar... Hepsi yanlış bir yol için miydi?)

Celal (Gücü tükenmiş, ağlamaklı bir sesle): Yanlış yol mu...? Hayır... Bunların hepsi boşuna mıydı yani? O kadar acı çektik... O kadar savaştık...

Mahmut Abi (Sesi kırılmış): Yumurta nerede...? Neden yoksun...?

(Umutsuzluk, tüm grubu sarar. Enerjileri tamamen tükenmiştir. Hareketleri durur. O dar, boş fallop tüpünde, umutları ve yaşamları sessizce sona erer. Kahramanlıkları, yanlış bir kararla sonuçlanmıştır. O destansı yolculuk, bu tünelde bitmiştir.)

(Sahne, Fallop tüpünün içinde hareketsiz kalmış spermlerin dramatik görüntüsüyle kararır. Mahmut Abi'nin grubunun hikayesi, burada sona ermiştir. O yüz milyonda bir şans, bu yolda değildi.)

Bu, Bölüm 8'in ilk kısmı. Mahmut Abi'nin grubunun yanlış yoldaki trajik sonunu betimledik. Umarım o dramatik ve üzücü tonu yakalayabilmişimdir.



Bölüm 17: Tüp Tüneli ve Şanslı Sürükleniş

(Sahne açılır: Fallop tüpünün içi. Mahmut Abi ve grubunun umutsuz yolculuğunu sonlandırdığı o dar tünelin paralelinde, ancak diğer yolda... İsmail, silli epitel hücrelerinin sillerinin oluşturduğu nazik ama kararlı akıntıyla ilerlemektedir. Yüzünde yorgunluktan çok, hafif bir şaşkınlık ve merak ifadesi vardır. Enerjisi, diğerlerinin aksine, neredeyse hiç tükenmemiştir.)

İsmail (Akıntıyla sürüklenirken, kendi kendine mırıldanarak): Vay canına, bu akıntı ne kadar rahat! Sanki bir taşıt gibi! O kadar yorulmaya ne gerek varmış ki? Diğerleri neden o kadar çırpınıyordu anlamadım doğrusu.

(İsmail, sırt üstü dönmüş, kollarını (varsayımsal) yana açmış, akıntının onu taşımasına izin vermektedir. Arada bir, tüpün duvarındaki silli hücrelere çarpar, hafifçe sekerek yoluna devam eder. Bu çarpmalar ona acı vermez, sadece komik birer "engele" dönüşür.)

İsmail: Hoppala! Tümsek! Dikkatli olmak lazım! (Hafifçe gülümser.) Ama eğlenceliymiş doğrusu! Lunapark gibi!

(Akıntı, onu Fallop tüpünün içinde ilerletir. Tüp, Mahmut Abi'nin grubunun geçtiği tüpe benzer: dar, uzun ve loş. Ama bu yolda Fagositoz polislerinin sirenleri duyulmaz. Belki de bu tüp daha güvenlidir, ya da polisler hala diğer yolda meşguldür.)

İsmail: Başka kimse yok mu buralarda? Yalnız kaldım sanırım. Diğerleri nereye gitti acaba? Umarım onlar da benim gibi rahat bir yol bulmuşlardır!

(İsmail'in saflığı ve etraftaki tehlikelerden habersizliği, onun yolculuğunu hem komik hem de ironik hale getirir. Diğerleri can derdindeyken, o adeta bir nehir gezisine çıkmıştır.)

(Bir süre sonra, akıntının hızı hafifçe artar. Tüpün yapısı biraz değişir. Bu değişim, yolculuğun sonuna yaklaşıldığının bir işaretidir, ancak İsmail bunu fark etmez.)

İsmail: Ooo, hızlandık! Rüzgar (akıntı) artıyor sanki! Güzel! Daha çabuk varırım gideceğim yere! Neresiyse artık...

(İsmail, akıntıyla birlikte ilerlemeye devam eder. O dar tünelin sonunda, loşluğun içinde belirsiz bir "şeyin" silueti yavaş yavaş belirginleşmeye başlar. Büyük, yuvarlak bir şekil... Hedef...)

İsmail: Aaa, bakın! İleride bir şey var sanki! Büyük ve yuvarlak! Bir balon gibi! Acaba orası mı gideceğimiz yer? Çok ilginç!

(İsmail'in sesi merak ve neşeyle doludur. O, tüm o destansı mücadelenin, tüm o kayıpların nihai hedefine, tamamen şans eseri ve neredeyse hiç enerji harcamadan yaklaşmaktadır.)

(Sahne, sillerin akıntısıyla ilerleyen, önündeki o büyük, yuvarlak siluete yaklaşan İsmail'in görüntüsüyle kararır. Tüp Tüneli'nin sonu görünmüştür.)



Bölüm 18: Kalenin Kapıları ve Mucize Anı

(Sahne açılır: Fallop tüpünün sonu. Akıntı yavaşlar. Önlerinde, loşluğun içinde, devasa, parlak ve yuvarlak bir yapı belirir. Sanki bir gezegen, bir kale... Burası yumurtadır. Etrafı, koruyucu katmanlardan oluşan, aşılması zor görünen "duvarlarla" çevrilidir.)

(İsmail, silli epitel akıntısıyla bu devasa yapının yakınına kadar gelir. Hayranlıkla bu manzarayı izlemektedir.)

İsmail: Vay canına! Ne kadar büyük bir balon! Burası mı gideceğimiz yer acaba? Çok görkemli görünüyor!

(Tam o sırada, İsmail'in yanından birkaç sperm, inanılmaz bir hızla ve kararlılıkla fırlayarak yumurtaya doğru ilerler. Bunlar, o uzun ve yıkıcı yolculuktan sağ çıkmış, son zerresine kadar enerjilerini kullanan o son kahramanlardır. Yüzlerinde, bitkinlik ve azim bir aradadır.)

Son Kalan Sperm 1 (Nefes nefese): İşte! Yumurta! Son sprint beyler! Tüm gücümüzle!

Son Kalan Sperm 2 (Dişlerini sıkmış): Ulaşacağız! Oraya ulaşmalıyız! Onca kayıp... boşuna olamaz!

(Bu son kalan spermler, yumurtanın yüzeyine ulaşır ve çılgınca etrafında dönmeye başlarlar. Yumurtanın dış katmanlarını (Corona Radiata ve Zona Pellucida) aşmaya çalışırlar. Kuyruklarıyla iterler, başlarıyla zorlarlar, ama içeri girecek doğru noktayı veya tetikleyecek doğru tepkiyi bulamazlar.)

Son Kalan Sperm 3 (Çaresizlikle): Nerede bu giriş? Neden açılmıyor? Tüm gücümü kullandım!

(Bu sırada, Yumurtanın içinde (metaforik olarak), bir bilinç uyanır. Gelenleri "hisseder". Enerjilerini, çabalarını algılar. Ama beklediği "sinyal" gelmemiştir sanki.)

Yumurta (İç sesi, sakin ama seçici): Geliyorlar... Çok sayıda geliyorlar... Enerjileri yüksek... Kararlılıkları güçlü... Ama... Aradığım "anahtar" onlarda değil... O sinyal yok...

(İsmail, diğer spermlerin yumurtanın etrafındaki o çılgın çabasını izlemektedir. Ne yaptıklarını anlamaz ama onlara katılmak ister gibi bir hali vardır. Mr. Beanvari bir hareketle, akıntıdan sıyrılır ve o da yumurtanın yüzeyine doğru ilerlemeye başlar. Diğerleri gibi stratejik bir planı yoktur, sadece merakla yaklaşır.)

İsmail: Hey! Ne yapıyorsunuz orada? Bir oyuna benziyor! Ben de katılayım!

(İsmail, yumurtanın yüzeyine ulaşır. Diğer spermler gibi zorlamak yerine, Mr. Beanvari bir sakarlıkla, dengesini kaybederek yumurtanın belirli bir noktasına doğru sendeleyip çarpar. Bu çarpışma, komik ve kontrolsüzdür. Ancak...)

(O çarpışma anında, İsmail'in o "yata yata" gelerek biriktirdiği yüksek enerji (yumurtanın hissettiği), çarptığı özel nokta ile birleşir. Yumurtanın içinde beklenen "sinyal" tetiklenir!)

Yumurta Ayşe (İç sesi, bir anda heyecanlanır): İşte! O sinyal! Bu... Bu farklı! Bu enerji! Bu tam aradığım "anahtar"! Bu... Bu tam beklediğim güçlü erkek!

(Yumurtanın dış zarında, İsmail'in çarptığı noktada bir değişim başlar. Zar, adeta bir kapı gibi açılır. Diğer spermlerin çaresizce zorladığı yerin tam tersi veya çok alakasız bir noktada.)

(Diğer son kalan spermler, şaşkınlıkla olan biteni izler. Az önce kapalı olan "kale kapısı", o sakar İsmail için açılmıştır!)

Son Kalan Sperm 1 (Dehşet içinde): Ne...? Ne oldu? Kapı... Kapı açıldı! Ama... O nasıl başardı?

Son Kalan Sperm 2 (İnanmazlıkla): O... O sakar mı başardı? Dalga mı geçiyorsunuz?

smail, ne olduğunu tam anlamadan, kendini o açılan geçitten içeri süzülürken bulur. Yumurtanın içine girer. Geçit hemen arkasından kapanır..)

Sperm İsmail (Yumurtanın içinde, şaşkınlıkla etrafına bakınıyor): Vay! İçerisi çok büyükmüş! Ve... sıcak! Burası neresi acaba? Finale mi geldik şimdi? Ama yarış nerede bitti? Ben kimseyi geçmedim ki...

(Yumurta, spermle temas ettikten hemen sonra, Aktif savunma sistemi kalkanları devreye girer, dış zarında hızlı bir değişim geçirir. Bu değişim, diğer spermlerin yumurtaya bağlanmasını engelleyen bir kimyasal reaksiyon başlatır. Zona pellucida adı verilen dış tabaka, sertleşerek döllenemez bir bariyer oluşturur. Aynı zamanda, yumurta hücresi, çevresindeki spermleri uzaklaştıran kimyasallar salgılar. Bu mekanizma, yalnızca bir spermle döllenmenin gerçekleşmesini garanti altına alır ve genetik materyalin doğru bir şekilde birleşmesini sağlar. İsmail, yumurtanın içinde, yeni ve mucizevi bir varoluşun başlangıcındadır. Dışarıda kalan son kahraman spermlerin çaresizliği ve şaşkınlığıyla keskin bir tezat oluşturur. O yüz milyonda bir mucize, Mr. Beanvari bir karakterin absürt şansıyla gerçekleşmiştir.)

(Sahne, yumurtanın içinde şaşkınlıkla etrafına bakan İsmail ve dışarıda kalan, kaderlerine razı olmak zorunda olan son spermlerin görüntüsüyle kararır.)



Bölüm 19: İçeride

(Sahne açılır: Yumurtanın içi. Geniş, sıcak ve loş bir boşluk. Dışarıdaki mücadele ve kovalamaca sona ermiştir. İsmail, ne olduğunu tam anlamadan, kendini bu yeni, büyük ve şaşırtıcı ortamın içinde bulur.)

Sperm İsmail (Şaşkınlıkla etrafına bakınarak): Vay be! İçerisi ne kadar büyükmüş! Ve çok rahat! O dar tüp tünelinden sonra burası harika! Ama... Burası neresi?

(Sperm İsmail, hareket etmeye çalışır. Tam bu sırada, ani bir acı hisseder. Kuyruğu! Kapıdan geçerken kuyruğu sıkışmış ve hareket edince kopmuştur.)

Sperm İsmail: Ah! Kuyruğum! Ne oldu? Acıdı! Galiba bir yere takıldı! Aman Tanrım, kuyruğum yok artık! Nasıl yüzeceğim şimdi?

(Sperm İsmail paniklemeden, durumu anlamaya çalışır. Kuyruğunun koptuğu yere bakar. O sırada, ortamda yankılanan, nazik ama güçlü bir ses duyar. Bu ses, Yumurtanın sesidir.)

Yumurta Ayşe (Sesi, tüm ortamı kaplarcasına): Hoş geldin... Beklediğim kişi sendin demek? Yolculuğun zor muydu?

Sperm İsmail (Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışarak): Kim konuşuyor? Siz kimsiniz? Ve burası neresi? Ben... Ben bir yere çarptım galiba, kuyruğum koptu.

Yumurta Ayşe: Ben Yumurta. Görevim yeni bir hayatın başlayacağı güne kadar beklemek. Ve burası... Burası yeni evimiz. Kuyruğunla işin bitti. Artık ona ihtiyacın olmayacak.

Sperm İsmail: Yeni evimiz mi? Benim evim o daracık kışlaydı! Ve kuyruğumla işim bitti mi? Ama ben onunla yüzüyordum! Ben bir yarışa katılmıştım sanırım... Kazanmak için... Şimdi nasıl hareket edeceğim?

Yumurta Ayşe: Hareket etmene gerek kalmayacak.  Evet, o yarışı sen kazandın. Bana bir şey getirdin mi? O... o değerli paketi yanında mı getirdin?

Sperm İsmail (Kafası karışır, ceplerini yoklar gibi yapar): Paket mi? Ne paketi? Bende paket falan yok. Yanımda sadece... şey vardı... Bir kuyruğum vardı ama koptu işte.

Yumurta Ayşe (hafif bir tebessüm sesiyle): Paket... O senin içinde. Sen o paketsin. Şimdi bana yaklaş. Merkezime gel. Orada bekliyorum.

Sperm İsmail, ne olduğunu tam olarak kavrayamasa da, onu yönlendiren kimyasal sinyalleri takip etmeye başlar. Kuyruğunu kaybetmiş olmasına rağmen, artık bunun gereksiz olduğunu öğrenir—yumurta hücresine girdiği andan itibaren hareketi mikrotübüller ve hücresel dinamikler tarafından yönlendirilir. Kendini geniş, ışıldayan bir yapının yakınında bulur. Bu yapı, dişi pronükleus olarak adlandırılır—zigotun genetik birleşiminin gerçekleşeceği yerdir.

Sperm İsmail: Ooo, ne kadar parlak bir küre! Burası mı merkeziniz?

Yumurta Ayşe: Evet. Burası benim pronükleusum. Tüm planların, tüm potansiyelin olduğu yer. Şimdi bana dokun.

(Biyolojik süreç işlemeye başlar...) Sperm İsmail, erkek pronükleus formuna dönüşmüştür.

Sperm İsmail, merakla dişi pronükleusa yaklaşır. Pronükleusların birbirine teması, hem sperm hem de yumurta pronükleuslarının zarlarının çözülmesini başlatır. Bu çözülme, spermin genetik materyalini (DNA) yumurtanın genetik materyaliyle birleştirir. İşte o anda, hücresel bir "ateşleme" başlar—kalsiyum iyonlarının salınımı ve hücresel sinyaller aktive olur, bu da döllenme sürecini başlatır.

Yumurtanın dişi pronükleusu ile temas ettiğinde, zarı çözülür ve genetik materyali (DNA) yumurtanın çekirdeğindeki genetik materyalle birleşmeye başlar. Sperm İsmail, varlığının bireysel özelliği sona erer. Artık genetik materyali, yumurtanın genetik materyaliyle birleşerek yepyeni bir hayatın temelini oluşturur.

İsmail'in kimliği, bireysel bir sperm olarak sona erer. Onun "özü", yumurtanın "özü" ile birleşerek yepyeni bir "ben" oluşturur.

Yumurta Ayşe (Sesi güçlenir, bir sevinç tonuyla): Evet! İşte oldu! Paketi aldım! Enerjin... Potansiyelin... Artık benimle bir bütün oldun.

Sperm İsmail (Varlığı çözülürken, sesi yavaş yavaş zayıflar): Bir bütün mü...? Paket... Ben... Artık ben... Kimim...?

(İsmail'in bireysel sesi kaybolur. Onun bilinci, Yumurtanın bilinciyle birleşir. O artık tekil bir varlık değildir. Yeni, birleşik bir varlığın parçasıdır.)

Yumurta Ayşe ve Sperm İsmail (Şimdi tek bir, güçlü ve yeni bir sesle): Biz olduk. Yeni bir yaşamın ilk adımı atıldı. Yolculuk bitti... Yeni bir macera başlıyor. İçeride...

(Sahne, birleşen çekirdeklerin parıltısıyla kararır. Spermlerin Destansı Yolculuğu sona ermiş, İlk Hücre'nin yaşamı başlamıştır. İsmail, bireysel bir karakter olarak yok olmuştur, ancak onun "özü", yeni varlığın bir parçasıdır.)



Sonsöz

İşte "Spermlerin Destansı Yolculuğu"nun sonuna geldik. Milyonlarca karakterin başladığı, her birinin kendine özgü umutları, korkuları ve kişilikleriyle dolu bu inanılmaz yarışa tanıklık ettik. Mahmut Abi'nin liderliğindeki o cesur grup, Şehmuz'un gözü karalığı, Yakup'un aklı, Celal'in telaşı, İdris Amca'nın tecrübesi... Her biri, o daracık kışlada başlayan bu destansı yolculuğun bir parçasıydı.

Asit Gölü'nün yakıcılığı, Mukus Labirenti'nin yapışkanlığı, Bağışıklık Avcıları'nın amansız takibi... Her engel, birer eleme aşamasıydı. Gözlerimizin önünde, o kalabalık ordu eridi, azaldı. Yanlış yollar seçildi, umutlar tükendi. Mahmut Abi ve arkadaşlarının trajik sonu, bu yolculuğun acımasız gerçeğini bir kez daha yüzümüze vurdu. Hayatın, o tek bir mucize için milyonları feda etmekten çekinmediği gerçeğini...

Ve tüm bu dramın, tüm bu mücadelenin ortasında... O vardı. Absürt, şanslı ve ne olduğundan pek emin olmayan İsmail. O, kas gücüyle, stratejiyle değil; sakarlıklarıyla, tesadüflerle ve o akıl almaz şansıyla ilerledi. Bağışıklık polislerinden saklanırken, mukus akıntısına kapılırken, o farkında olmadan, o "doğru" yola saptı. Ve sonunda, o devasa Kalenin Kapıları'na, yani Yumurta'ya ulaştı.

O yüz milyonda bir an... Diğerlerinin tüm çabasına rağmen bulamadığı o "anahtar", İsmail'in Mr. Beanvari, komik bir dokunuşuyla tetiklendi. Ve birleşme gerçekleşti. Spermlerin Destansı Yolculuğu, İsmail'in Yumurtanın içinde yeni bir yaşama "Merhaba" demesiyle son buldu.

Bu yolculuk, sadece bir yarışın hikayesi değildi belki de. Hayatın ne kadar kırılgan, ne kadar zorlu ama aynı zamanda ne kadar mucizevi olduğunu anlatan bir masaldı. Her birimizin, o milyonlarca yarışmacıdan sadece biri olduğunu, o akıl almaz yolculuğu tamamlayarak burada olduğumuzu hatırlatan bir öyküydü.

Peki ya şimdi? O tek hücre, o yeni varlık... İçeride neler oluyor? Yumurta Ayşe ve Sperm İsmail'in (veya artık onların birleşmiş halinin) dünyası nasıl bir yer? Organellerin, o küçük hücre fabrikasının iç işleyişi nasıl bir sitcom'a dönüşecek? İşte bu da, "Hücre Dedikoduları" veya "Organel Sitcom" gibi isimler düşünebileceğimiz ikinci sezonumuzun konusu olacak...

Umarım "Spermlerin Destansı Yolculuğu" size keyifli ve düşündürücü anlar yaşatmıştır. Yeni maceralarda görüşmek üzere!



SON


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlarda paylaşın!

Haftanın Popüler Yayınları