Bölüm 2: Doğumdan Sonra
Kasım gelip çattığında, Antalya’nın havası hafif serinlemişti. Emine’nin sancıları bir gece ansızın başladı. Ahmet, telaşla eşini arabaya taşıdı, hastaneye doğru yol alırken eli direksiyonda titriyordu.
“Emine, dayan, az kaldı! Mert’imiz geliyor!”
Emine, nefes nefese cevap verdi.
“Ahmet, korkuyorum… Ama onu kucağıma almak için her şeye dayanırım.”
Hastane odasında saatler geçti. Sonunda, Mert’in ilk ağlaması koridoru doldurdu. Emine, gözyaşlarıyla oğlunu kucağına aldı; Ahmet, yanlarında durmuş, minik elleri sayıyordu.
“Emine, bak, on parmağı da tamam! Sağlıklı mı doktor?”
Doktor, gülümseyerek başını salladı.
“Tebrikler, sağlıklı bir oğlunuz var. Genetik test istemezsiniz herhalde, her şey normal görünüyor.”
Emine, Mert’in yanağına bir öpücük kondurdu.
“İstemeyiz. Mert’imiz sapasağlam.”
Aynı hafta, Yasemin’in de sancıları tuttu. Kadir, hastaneye giderken bir yandan Yasemin’in elini tutuyor, bir yandan dua ediyordu.
“Yasemin, sabret, Elif’imiz geliyor! Az kaldı!”
Yasemin, sancılar arasında gülümsedi.
“Kadir, kızımız olacak, değil mi? Hissediyorum.”
Elif, minik bir çığlıkla dünyaya gözlerini açtı. Yasemin, kızını kucağına alır almaz ağlamaya başladı; Kadir, başucunda durmuş, şaşkınlıkla gülüyordu.
“Yasemin, bak, Elif’imiz ne güzel! Doktor, her şey yolunda mı?”
Doktor, dosyasına bakıp onayladı.
“Evet, sağlıklı bir kızınız var. Test yapmaya gerek yok, gayet iyi.”
Kadir, rahat bir nefes aldı.
“Elif’imiz mükemmel. Pembe battaniyesi hazır zaten!”
Eve dönüş, iki aile için de bir bayram havasıydı. Emine, Mert’i mavi beşiğine yatırdı; Ahmet, oğlunun minik ayaklarını öptü.
“Emine, bak, ne kadar sakin. Bize alışacak mı sence?”
Emine, gülerek cevap verdi.
“Alışacak, Ahmet. Mert’imizle hayatımız tamamlandı.”
Yasemin, Elif’i pembe battaniyesine sardı; Kadir, sallanan sandalyeye oturmuş, onları izliyordu.
“Yasemin, Elif’in gözleri sana benziyor. Ne şanslıyız, değil mi?”
Yasemin, kızının saçlarını okşadı.
“Çok şanslıyız, Kadir. Bu ev artık bir yuva.”
Ama bu mutluluk, birkaç hafta içinde gölgelenmeye başladı. Emine, bir sabah Mert’i emzirirken bir tuhaflık fark etti. Kolları gevşek duruyordu, başını tutmakta zorlanıyordu. Ahmet’e seslendi, sesi titriyordu.
“Ahmet, gel bak! Mert’in kolları… Bir şey mi var?”
Ahmet, yatağın yanına koştu, kaşlarını çattı.
“Bebekler böyle olmaz mı? Biraz zayıf mı görünüyor?”
Emine, endişeyle başını salladı.
“Hayır, bu normal değil. Doktora gidelim, içim rahat değil.”
Ahmet, isteksizce razı oldu.
“Tamam, gidelim. Ama abartıyorsun bence.”
Aynı günlerde, Yasemin de Elif’te bir gariplik sezdi. Kızının bacakları hareket etmiyordu; emerken zorlanıyor, bazen öksürüyordu. Kadir’e döndü, gözleri dolu dolu.
“Kadir, Elif’te bir sorun var. Bak, bacakları hiç kıpırdamıyor.”
Kadir, televizyondan başını kaldırıp baktı, umursamaz bir tavırla.
“Yasemin, yeni doğdu, toparlar. Her bebek böyle olmaz mı?”
Yasemin, sesini yükseltti.
“Hayır, Kadir! Bu başka bir şey. Doktora götüreceğiz, hemen!”
Kadir, iç çekip ayağa kalktı.
“Peki, götürelim. Ama panik yapma, lütfen.”
İki aile, kasabanın hastanesine aynı hafta koştu. Mert ve Elif, ayrı odalarda muayene edildi. Doktorlar, bebeklerin kaslarının zayıf olduğunu fark edince genetik test istedi. Günler, iki aile için de bir kâbus gibi geçti. Emine, Ahmet’le mutfakta otururken fısıldadı.
“Ya kötü bir şeyse, Ahmet? Mert’im ne olacak?”
Ahmet, eşinin elini sıktı.
“Doktorlar bulur bir çare. Mert güçlü, dayanır.”
Yasemin, Kadir’le hastane koridorunda beklerken ağlamaya başladı.
“Kadir, Elif’im hasta gibi. Ya bir şey bulurlarsa?”
Kadir, sinirle duvara yaslandı.
“Bulurlarsa tedavi ederler, Yasemin. Sakin ol artık!”
Sonunda, test sonuçları geldi. Doktor, Emine ve Ahmet’i odaya çağırdı, yüzü asıktı.
“Mert’te SMA Tip-1 var. Spinal Musküler Atrofi. Genetik bir hastalık.”
Emine, şokla bağırdı.
“Ne? Doğduğunda sağlıklı dediniz! Nasıl olur?”
Doktor, başını eğdi.
“Belirtiler sonradan çıkabilir. Test yapmadık, gerek görmedik. Üzgünüm.”
Ahmet, öfkeyle ayağa kalktı.
“Tedavisi yok mu bunun? Ne yapacağız?”
Doktor, derin bir nefes aldı.
“Var. Zolgensma diye bir ilaç. Ama maliyeti 2 milyon dolar.”
Aynı anda, Yasemin ve Kadir de aynı haberi aldı. Doktor, Elif’in de SMA’lı olduğunu söyledi. Yasemin, gözyaşlarına boğuldu.
“Elif’im… Bu ne demek, doktor? Kızım ölecek mi?”
Doktor, çaresizce cevap verdi.
“Hemen tedavi edilmezse risk var. Zolgensma ilacı tek çare, ama 2 milyon dolar.”
Kadir, yumruğunu sıktı.
“2 milyon dolar mı? Biz kim, o para kim? Nereden bulalım?”
Yasemin, Kadir’e döndü, sesi kararlıydı.
“Bulacağız, Kadir. Elif’im için her şeyi yaparız.”
O gün, iki evde de kahkahalar yerini sessizliğe bıraktı. Mert’in mavi beşiği, Elif’in pembe battaniyesi artık birer umut simgesi değil, bir savaşın ilk işaretleriydi. Emine, Ahmet’e sarılıp fısıldadı.
“Mert’imizi kurtaracağız. Ne olursa olsun.”
Yasemin, Kadir’in elini tuttu.
“Elif’imiz yaşayacak. Bu bizim sınavımız.”
Bölüm 3: Kampanyayı Başlatma Kararı
Antalya’nın kasabasında günler gri bir bulut gibi geçiyordu. Emine, Mert’in beşiğinin başında oturmuş, oğlunun hırıltılı nefesini dinliyordu. Ahmet, mutfakta kahve yaparken sessizliği bozdu.
“Emine, bu böyle gitmez. 2 milyon dolar… Nereden bulacağız?”
Emine, gözlerini Mert’ten ayırmadan cevap verdi.
“Bulacağız, Ahmet. Başka çaremiz yok. İnsanlar yardım eder belki.”
Ahmet, kaşlarını çatarak kahve fincanını masaya koydu.
“Kim yardım eder ki? Kasabada herkes kendi derdinde.”
Emine, kararlı bir sesle ayağa kalktı.
“Sosyal medya var, Ahmet. Orada kampanya başlatırız. Mert’in hikayesini anlatırız.”
Ahmet, şaşkınlıkla eşine baktı.
“Sosyal medya mı? Biz o işlerden anlar mıyız?”
Emine, telefonunu eline aldı.
“Anlamasak da öğreniriz. Mert için her şeyi yaparım.”
Aynı akşam, Yasemin ve Kadir’in evinde de benzer bir konuşma dönüyordu. Yasemin, Elif’i kucağında sallarken Kadir’e döndü.
“Kadir, doktorun dediği ilaç… 2 milyon dolar. Ne yapacağız?”
Kadir, sinirle masaya vurdu.
“Ne yapalım, Yasemin? Banka mı soyalım? O para bizde yok!”
Yasemin, gözyaşlarını silip derin bir nefes aldı.
“Bağış toplarız, Kadir. Sokaklara çıkarız, kapı kapı gezeriz.”
Kadir, alaycı bir tavırla güldü.
“Dilenelim mi yani? Kimse para vermez, boşuna umutlanma.”
Yasemin, sesini yükseltti.
“Elif’im için dilenirim! Sen istemezsen ben yaparım!”
Kadir, bir an sustu, sonra başını eğdi.
“Tamam… Deneyelim. Ama bu iş tutmazsa ne olacak?”
Yasemin, Elif’in minik elini öptü.
“Tutacak, Kadir. Elif’imiz için tutmak zorunda.”
Ertesi sabah, Emine evde bir köşeye çekilmiş, telefonunda bir video çekmeye çalışıyordu. Mert’i kucağına aldı, sesi titriyordu ama kararlıydı.
“Merhaba, ben Emine. Bu benim oğlum Mert. SMA hastası. Tedavisi için 2 milyon dolara ihtiyacımız var. Lütfen yardım edin.”
Ahmet, kapıdan izlerken mırıldandı.
“Emine, bu nasıl bir şey? Kim izleyecek bunu?”
Emine, videoyu yüklerken cevap verdi.
“İzleyecekler, Ahmet. Bir kişi bile görse, bir umut olur.”
Ahmet, iç çekip yanına oturdu.
“Peki, sokaklara da çıkalım mı? Broşür basalım, dağıtalım.”
Emine, gülümseyerek başını salladı.
“Çıkalım. Mert’imiz için her kapıyı çalarız.”
Yasemin de aynı gün harekete geçti. Elif’in bir fotoğrafını çekti, altına kısa bir not yazdı: “Kızım Elif SMA hastası. Lütfen yardım edin.” Kadir, salonda oturmuş, telefonuyla oynuyordu. Yasemin, ona seslendi.
“Kadir, bak, sosyal medyaya koydum. Sen de paylaşır mısın?”
Kadir, isteksizce telefonu aldı.
“Paylaşırım, ama bu işten bir şey çıkmaz, söylüyorum.”
Yasemin, sinirle cevap verdi.
“Çıkacak, Kadir! Bir de sokaklara çıkacağım, pankart yapacağım.”
Kadir, gözlerini devirdi.
“Pankart mı? İnsanlar bize acıyacak, farkında mısın?”
Yasemin, Elif’in yanağına bir öpücük kondurdu.
“Acısınlar, yeter ki Elif yaşasın. Sen gelmezsen yalnız yaparım.”
Kadir, bir an düşündü, sonra ayağa kalktı.
“Tamam, Yasemin. Geliyorum. Ama bu son çaremiz.”
Emine ve Ahmet, o gün kasabanın matbaasına gidip broşür bastırdı. Mert’in fotoğrafı, altında bir yardım çağrısı: “Oğlumuzu kurtarın.” Ahmet, broşürleri eline alınca mırıldandı.
“Emine, bu garip hissettiriyor. Dilenci gibi mi olacağız?”
Emine, gözleri dolu dolu cevap verdi.
“Dilenci değiliz, Ahmet. Mert’in anne babasıyız. Bunu onun için yapıyoruz.”
Ahmet, eşinin elini sıktı.
“Haklısın. Yarın sokaklara çıkıyoruz.”
Yasemin, evde kartondan bir pankart hazırladı. Üzerine kırmızı kalemle yazdı: “Elif’im için yardım edin.” Kadir, kapıda durmuş, izliyordu.
“Yasemin, bu pankartla mı dolaşacaksın? Komik duracak.”
Yasemin, başını kaldırıp sertçe baktı.
“Komik mi duracak, Kadir? Elif’in hayatı söz konusu!”
Kadir, sustu, sonra pankartı eline aldı.
“Peki, ben de taşıyacağım. Ama umudum yok, baştan söyleyeyim.”
Yasemin, kararlı bir sesle cevap verdi.
“Umudum var, Kadir. Elif’imiz için yeter.”
O gece, iki aile de uykusuz kaldı. Emine, Mert’in beşiğinin başında dua etti; Ahmet, broşürleri saydı. Yasemin, Elif’i kucağında salladı; Kadir, pencereden kasabanın sessiz sokaklarına baktı. Kampanya fikri, iki evde de bir kıvılcım yakmıştı. Ama bu kıvılcımın bir ateşe dönüşüp dönüşmeyeceği, henüz belirsizdi.
Bölüm 4: Sokaklardaki Çaba
Antalya’nın kasabası, sabahın erken saatlerinde uyanıyordu. Emine, Mert’i kucağına almış, elinde bir tomar broşürle sokağa adım attı. Ahmet, yanında yürüyordu, omzunda bir çanta dolusu kâğıt. Mert’in hırıltılı nefesi, kasabanın gürültüsüne karışıyordu. Emine, ilk kapıyı çaldı; yaşlı bir kadın açtı kapıyı.
“Teyzeciğim, oğlum Mert SMA hastası. Tedavisi için yardım istiyoruz, lütfen.”
Kadın, Mert’in solgun yüzüne bakıp iç çekti.
“Ah yavrum, keşke elimden bir şey gelse. 20 lira vereyim, yeter mi?”
Emine’nin gözleri doldu, başını eğdi.
“Yeter, teyzem. Her kuruş Mert’in nefesi. Allah razı olsun.”
Ahmet, broşürü kadına uzattı, sesi titriyordu.
“Teşekkür ederiz. Mert’imiz için dua edin.”
Sokak sokak dolaştılar. Güneş yükselirken, Emine’nin kolları yorulmuştu ama Mert’i bırakmadı. Bir marketin önünde durdular; Ahmet, kasiyere broşürü uzattı.
“Kardeşim, oğlumuz hasta. Bir yardımın dokunur mu?”
Kasiyer, başını kaşıyıp cüzdanına baktı.
“Abi, 50 lira var, al. Çocuklar için üzüldüm.”
Emine, Mert’in minik elini kasiyere uzattı, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu.
“Bak, oğlum teşekkür ediyor. Bu para onun ilacı olacak, sağ ol.”
Ahmet, eşinin omzuna dokundu, fısıldadı.
“Emine, ağlama. Mert görürse üzülür.”
Ama Emine, başını salladı, sesi çatallaştı.
“Ağlarım, Ahmet. Oğlum nefes alamıyor, nasıl ağlamam?”
Aynı saatlerde, Yasemin ve Kadir de kasabanın diğer ucunda sokaklardaydı. Yasemin, elinde “Elif’im için yardım edin” yazılı pankartı tutuyordu; Elif, tekerlekli sandalyesinde, gözleriyle annesini izliyordu. Kadir, pankartın diğer ucunu tutmuş, isteksizce yürüyordu. Bir kahvehanenin önünde durdular. Yasemin, içerideki adamlara seslendi.
“Amcalar, kızım Elif SMA hastası. İlacı için para lazım, ne olur yardım edin.”
Bir adam, kahvesinden bir yudum alıp başını kaldırdı.
“Kaç para lazım ki? Bizim de halimiz belli.”
Yasemin, gözyaşlarını tutmaya çalışarak cevap verdi.
“2 milyon dolar… Ama ne verirseniz, Elif’im için bir umut olur.”
Adam, cüzdanından 10 lira çıkardı, masaya koydu.
“Al bacım, bu kadarım var. Kızına dua ederim.”
Yasemin, parayı alırken elleri titredi.
“Allah razı olsun. Elif’im bu 10 lirayla biraz daha yaşar belki.”
Kadir, sinirle yere baktı, Yasemin’e fısıldadı.
“Yasemin, bu ne? 10 lira, 20 lira… 2 milyon doları nasıl toplayacağız?”
Yasemin, Elif’in saçlarını okşarken sertçe cevap verdi.
“Toplayacağız, Kadir! Her kuruş bir damla umut. Sen de yardım etsene!”
Kadir, pankartı yere bırakıp iç çekti.
“Yardım ediyorum işte. Ama bu iş boşuna, görüyorsun.”
Yasemin, gözlerini Elif’ten ayırmadan mırıldandı.
“Boşuna değil. Kızımın gözleri için bu sokaklarda ölene kadar dolaşırım.”
Gün batarken, Emine ve Ahmet eve döndü. Topladıkları para, bir kutuda 300 lirayı zor bulmuştu. Emine, Mert’i beşiğine yatırdı; oğlunun zayıf kolları göğsüne düşüyordu. Ahmet, masaya çöktü, başını ellerinin arasına aldı.
“Emine, bu para bir iğne bile etmez. Mert’im ne olacak?”
Emine, oğlunun yanına diz çöktü, gözyaşları beşiğe damladı.
“Bilmiyorum, Ahmet. Ama duramam. Yarın yine çıkarım, yine dilenirim.”
Ahmet, eşinin elini tuttu, sesi kırık döküktü.
“Ben de çıkarım. Mert’imiz için… Keşke devlet bir şey yapsa, bu ilaç bedava olsa.”
Emine, hıçkırarak başını salladı.
“Keşke… Oğlumun nefesi bu kadar pahalı olmamalı.”
Yasemin ve Kadir de eve vardığında, ellerinde 200 lira vardı. Yasemin, Elif’i tekerlekli sandalyesinden alıp yatağına yatırdı. Kızının bacakları, cansız bir kukla gibi sarkıyordu. Kadir, kapıda durmuş, sessizce izliyordu. Yasemin, ağlamaya başladı.
“Kadir, bak Elif’ime… Bu para bir damla ilaç değil. Ne yapacağız?”
Kadir, sinirle yumruğunu duvara vurdu.
“Ne yapalım, Yasemin? Kasaba dilenmekten bıktı, biz de bıktık!”
Yasemin, hıçkırıklar arasında bağırdı.
“Bıkmadım, Kadir! Elif’im için bıkmam! Sen bıktıysan git, ben yalnız yaparım!”
Kadir, bir an sustu, sonra yere çöktü, başını ellerinin arasına aldı.
“Gitmem… Elif için dayanırım. Ama bu çaresizlik beni öldürüyor.”
Yasemin, kızının minik elini öptü, fısıldadı.
“Bizi öldürmesin yeter. Elif’im yaşasın, başka bir şey istemem.”
O gece, iki evde de gözyaşları sel oldu. Mert’in hırıltılı nefesi, Elif’in sessiz bakışları, ailelerin yüreğini dağladı. Sokaklardaki çabaları, birkaç yüz lirayla sınırlı kalmıştı. Ama Emine ve Yasemin, pes etmeyecekti. Mert ve Elif’in gözlerindeki ışık, onları ayakta tutuyordu. Kasabanın gri gökyüzü altında, umutları bir iplik kadar inceydi, ama kopmamıştı. Henüz.
Bölüm 5: Hayırseverin Gelişi
Antalya’nın kasabası, haftalardır süren umutsuzluğun gölgesindeydi. Emine ve Ahmet, her gün sokaklarda broşür dağıtmış, kapı çalmış, ama ellerinde biriken para 10 bin lirayı bile bulmamıştı. Mert’in nefesi her geçen gün zayıflıyordu. Bir akşam, Emine mutfakta oturmuş, sosyal medya hesabına bakıyordu. Telefonu titredi; bir mesaj gelmişti. Gözleri faltaşı gibi açıldı, Ahmet’e seslendi.
“Ahmet, koş! Biri mesaj atmış, yardım etmek istiyormuş!”
Ahmet, elinde bir bardak çayla koşarak geldi.
“Kimmiş, ne yazmış? Şaka mı bu?”
Emine, ekranı Ahmet’e gösterdi, sesi titriyordu.
“Hakan Bey diye biri. ‘Mert’in hikayesini gördüm, tedavisini karşılamak istiyorum’ yazmış.”
Ahmet, şaşkınlıkla başını kaşıdı.
“2 milyon dolar mı verecek? İnanılır gibi değil, Emine.”
Emine, gözyaşlarını tutamadı, Mert’in beşiğine koştu.
“İnanacağım, Ahmet. Oğlumun şansı bu, başka çarem yok!”
Aynı saatlerde, Yasemin ve Kadir’in evinde de bir hareketlilik vardı. Yasemin, Elif’in tekerlekli sandalyesini temizlerken telefonu çaldı. Arayan, tanımadığı bir numaraydı. Açtı, karşıdan tok bir ses geldi.
“Yasemin Hanım, ben Hakan. Elif’in kampanyasını gördüm. Kızınızın ilacını ben alacağım.”
Yasemin, telefonu düşürecek gibi oldu, ağlamaya başladı.
“Hakan Bey… Gerçek mi bu? Elif’im kurtulacak mı?”
Hakan, sakin bir sesle cevap verdi.
“Gerçek, Yasemin Hanım. 2 milyon doları yarın hesabınıza yatırıyorum.”
Yasemin, Kadir’e bağırdı, sesi evi çınlattı.
“Kadir, gel! Bir hayırsever Elif’in tedavisini ödeyecek!”
Kadir, salondan koşarak geldi, şüpheyle sordu.
“Kimmiş bu? Dolandırıcı olmasın, Yasemin?”
Yasemin, telefonu hoparlöre aldı, Hakan Bey’e seslendi.
“Kadir’e de söyleyin, lütfen. İnanmıyor!”
Hakan, gülerek cevap verdi.
“Kadir Bey, dolandırıcı değilim. Elif ve Mert için 4 milyon dolar ayırdım. Yarın kasabada buluşalım.”
Ertesi gün, kasabanın meydanında bir kalabalık toplandı. Hakan Bey, siyah bir arabayla geldi; takım elbiseli, ama yüzünde sıcak bir gülümseme vardı. Emine ve Ahmet, Mert’i kucağında, Yasemin ve Kadir, Elif’i tekerlekli sandalyesinde getirmişti. Hakan, iki aileye de tek tek sarıldı.
“Merhaba, ben Hakan. Çocuklarınızın hikayesi yüreğimi yaktı. Bu parayı alın, onları kurtarın.”
Emine, Mert’i Hakan’a uzattı, gözyaşları sel gibi akıyordu.
“Hakan Bey, nasıl teşekkür edeyim? Mert’im nefes alacak sayenizde.”
Hakan, Mert’in minik elini tuttu.
“Teşekküre gerek yok, Emine Hanım. Bir baba olarak bunu yapmalıydım.”
Yasemin, Elif’i Hakan’a gösterirken hıçkırıyordu.
“Hakan Bey, Elif’im… Kızım yaşayacak mı şimdi?”
Hakan, Elif’in yanağına dokundu, gözleri doldu.
“Yaşayacak, Yasemin Hanım. Parayı bugün yatırıyorum, hemen tedaviye başlayın.”
Kadir, şaşkınlıkla Hakan’a baktı, sesi titrekti.
“Neden yapıyorsunuz bunu? Bizi tanımıyorsunuz bile.”
Hakan, derin bir nefes aldı, cevap verdi.
“Kadir Bey, benim de bir oğlum vardı. Hastalıktan kaybettim. Sizin çocuklarınızı kurtarmak, onun anısını yaşatacak.”
Kasaba halkı, bu anı izlerken alkışlamaya başladı. Emine ve Yasemin, birbirlerine sarılıp ağladılar. Emine, Yasemin’e fısıldadı.
“Yasemin, inanamıyorum… Mert ve Elif kurtulacak!”
Yasemin, gözyaşlarıyla başını salladı.
“Evet, Emine. Bu bir mucize. Kızım nefes alacak.”
Ahmet, Hakan’ın elini sıkarken mırıldandı.
“Hakan Bey, bu para Mert’in hayatı. Size ömrümce dua ederim.”
Hakan, gülümseyerek cevap verdi.
“Dua yeter, Ahmet Bey. Mert ve Elif’in gülüşünü görmek bana ödül.”
Kadir, hala şaşkın, Yasemin’e döndü.
“Yasemin, bu gerçek mi? 2 milyon dolar elimize mi geçti?”
Yasemin, Elif’in elini öptü, sesi kararlıydı.
“Gerçek, Kadir. Elif’im için her şey şimdi başlıyor.”
Hakan, iki aileye de banka dekontlarını uzattı. 2’şer milyon dolar, hesaplarına yatmıştı. Kasaba meydanı, sevinç çığlıklarıyla doldu. Emine, Mert’i havaya kaldırdı; Yasemin, Elif’in tekerlekli sandalyesini salladı. Ahmet ve Kadir, birbirlerine bakıp gülümsedi. Umut, kasabanın gri gökyüzünü delip geçmişti. Ama bu umut, herkes için aynı şekilde parlamayacaktı.
Bölüm 6: İlk Adımlar ve İlk Çatlaklar
Hakan Bey’in gelişiyle kasaba bir bayram yerine dönmüştü, ama bu sevinç her evde aynı şekilde yaşanmadı. Emine, ertesi sabah erkenden kalktı. Mert’i kucağına aldı, telefonunu eline geçirip hastaneyi aradı. Ahmet, mutfakta kahvaltı hazırlarken eşini izliyordu.
“Alo, hastane mi? Ben Emine, oğlum Mert SMA hastası. Zolgensma için randevu almak istiyorum.”
Karşıdaki ses, sakin ama resmiydi.
“Tabii, Emine Hanım. Parayı hazırladıysanız, hemen organize edebiliriz.”
Emine, gözyaşlarıyla gülümsedi, Mert’in minik elini öptü.
“Hazırladık, 2 milyon dolar hesabımızda. Ne zaman gelelim?”
Görevli, hızlıca cevap verdi.
“Yarın sabah gelin. Doktorlar Mert’i görsün, ilacı sipariş edelim.”
Emine, telefonu kapatıp Ahmet’e koştu, sesi titriyordu.
“Ahmet, yarın gidiyoruz! Mert’im kurtulacak!”
Ahmet, çaydanlığı bırakıp eşine sarıldı.
“Gerçekten mi? Emine, bu bir rüya gibi… Mert’imiz nefes alacak.”
Emine, Mert’i havaya kaldırdı, hıçkırarak güldü.
“Evet, Ahmet. Oğlumuz yaşayacak. Hakan Bey’e bin dua!”
Aynı sabah, Yasemin ve Kadir’in evinde hava farklıydı. Yasemin, Elif’i tekerlekli sandalyesine yerleştirip hastaneyi aramaya hazırlanırken, Kadir salonda oturmuş, elinde bir birayla televizyona bakıyordu. Yasemin, telefonda konuşurken seslendi.
“Kadir, hastaneyi arıyorum. Elif’in randevusunu alacağım, yardım eder misin?”
Kadir, birayı masaya koyup omuz silkti.
“Ne yardımı, Yasemin? Sen ararsın, olur biter.”
Yasemin, sinirle telefonu eline aldı, numarayı tuşladı.
“Alo, hastane mi? Kızım Elif SMA hastası. Zolgensma için ne yapmalıyız?”
Görevli, prosedürü anlattı.
“Parayı hazırladıysanız, yarın gelebilirsiniz. İlacı sipariş ederiz.”
Yasemin, Elif’e bakıp gülümsedi.
“Hazırladık, 2 milyon dolarımız var. Yarın oradayız.”
Telefonu kapattı, Kadir’e döndü, sesi umut doluydu.
“Kadir, yarın gidiyoruz. Elif’im iyileşecek!”
Kadir, birasından bir yudum aldı, isteksizce mırıldandı.
“Güzel… Ama bu para bir anda geldi, Yasemin. Biraz da biz nefes alsak?”
O akşam, Emine ve Ahmet evde telaş içindeydi. Emine, Mert’in çantasını hazırlarken Ahmet’e seslendi.
“Ahmet, doktorla konuşmam lazım. İlacın nasıl uygulanacağını soracağım.”
Ahmet, başını salladı, Mert’in battaniyesini katladı.
“Sor, Emine. Her şeyi doğru yapalım, Mert’imiz için.”
Emine, doktoru aradı, sesi kararlıydı.
“Doktor Bey, Mert için Zolgensma yarın geliyor mu? Ne yapmamız lazım?”
Doktor, sakin bir sesle cevap verdi.
“Evet, Emine Hanım. Yarın Mert’i muayene edeceğiz, ilacı en kısa sürede uygularız.”
Emine, telefonu kapatıp Ahmet’e sarıldı, gözyaşları yanaklarından süzüldü.
“Ahmet, oğlumuzun şansı bu… Hakan Bey bir melek.”
Ahmet, eşinin elini sıktı.
“Evet, Emine. Mert’imiz kurtulacak, dualarımız kabul oldu.”
Ama Yasemin ve Kadir’in evinde, umut bir gölgeyle lekelenmeye başlamıştı. Kadir, akşamüstü arkadaşlarıyla buluşmak için kapıya yöneldi. Yasemin, Elif’i sallarken sordu.
“Kadir, nereye gidiyorsun? Yarın hastaneye gideceğiz, erken yatsak iyi olur.”
Kadir, montunu giyerken omuz silkti.
“Biraz hava alacağım, Yasemin. Arkadaşlarla iki laf ederiz.”
Yasemin, kaşlarını çattı, sesi endişeliydi.
“Kadir, para hesabımızda. Sakın bir şey yapma, Elif’in ilacı bu.”
Kadir, kapıyı açarken güldü.
“Merak etme, Yasemin. Bir bira içerim, gelirim. Elif’in parasına dokunmam.”
Kadir, kasabanın köhne bir kahvehanesine gitti. Arkadaşları masada bekliyordu. Biri, Kadir’e sırıtarak sordu.
“Kadir, duydum, 2 milyon dolar gelmiş! Zengin oldun ha!”
Kadir, birasını masaya koydu, gülerek cevap verdi.
“Zenginlik değil, oğlum. Elif’in ilacı. Ama bir akşam rahatlasak ne olur?”
Diğeri, omzuna vurdu.
“Haklısın, Kadir. Bunca zaman stres yaşadın, bir içkiyi hak ettin.”
Kadir, biradan bir yudum aldı, içinden bir ses yükseldi.
“Biraz harcasam ne olur ki? Elif’in ilacı duruyor nasılsa.”
Masaya 500 lira koydu, arkadaşlarına seslendi.
“Hadi, bu gece benden! Biraz kafa dağıtalım!”
Yasemin, evde Elif’in başında beklerken saatlere bakıyordu. Kadir’in geç kalması yüreğini sıkıyordu. Elif’in zayıf nefesi, odada yankılanıyordu. Yasemin, kızının minik elini tuttu, fısıldadı.
“Elif’im, yarın hastaneye gidiyoruz. Seni kurtaracağız, güzel kızım.”
Ama içindeki bir his, onu rahat bırakmıyordu. Kadir’in gözlerindeki o garip parıltı, Yasemin’in uykusunu kaçırdı. Emine ve Ahmet, Mert için dua ederken, Yasemin’in evinde bir çatlak sessizce büyüyordu.
Bölüm 7: Hazırlık ve Çöküş
Antalya’nın kasabası, sabahın erken saatlerinde uyanmıştı. Emine ve Ahmet, hastaneye gitmek için hazırlanıyordu. Emine, Mert’in çantasını kontrol ederken oğlunun minik yüzüne bakıyordu; zayıf nefesi yüreğini sızlatıyordu. Ahmet, arabayı çalıştırıp kapıya seslendi.
“Emine, hadi! Mert’in ilacı bugün gelecek!”
Emine, Mert’i kucağına aldı, gözyaşlarını tutarak cevap verdi.
“Geliyorum, Ahmet. Oğlumun hayatını kurtaracağız, değil mi?”
Ahmet, direksiyona geçerken başını salladı, sesi umut doluydu.
“Evet, Emine. Hakan Bey’in sayesinde Mert’imiz nefes alacak.”
Hastanede, doktorlar Mert’i muayene odasına aldı. Emine, Ahmet’in elini sıkıca tutuyordu. Doktor, Zolgensma kutusunu gösterip açıkladı.
“Emine Hanım, Ahmet Bey, bu ilaç Mert’in kaslarını kurtaracak. Bugün enjeksiyonu yapacağız.”
Emine, gözyaşlarıyla sordu.
“Doktor Bey, Mert’im iyileşecek mi? Bize bir mucize verin.”
Doktor, gülümseyerek başını salladı.
“İyileşme şansı yüksek. Birkaç hafta içinde farkı görürsünüz.”
Ahmet, Mert’in yanağına dokundu, fısıldadı.
“Dayan, oğlum. Bu iğne senin hayatın.”
Emine, doktorun elini sıktı.
“Hakan Bey’e dua edeceğiz. Mert’im yaşayacak sayenizde.”
Aynı gün, Yasemin ve Kadir’in evinde hava çok farklıydı. Yasemin, Elif’i hastaneye götürmek için hazırlarken Kadir’i salonda buldu. Kadir, elinde bir kahve, gözleri kan çanağıydı. Yasemin, kaşlarını çatarak sordu.
“Kadir, niye böyle görünüyorsun? Dün gece geç mi geldin?”
Kadir, kahvesinden bir yudum alıp omuz silkti.
“Arkadaşlarla biraz oturduk, Yasemin. Ne var bunda?”
Yasemin, Elif’in tekerlekli sandalyesini hazırlarken sesini yükseltti.
“Ne var mı? Bugün Elif’in hastane günü! İlacı alacağız, Kadir!”
Kadir, sinirle ayağa kalktı.
“Tamam, gidiyoruz işte! Bağırma bana!”
Yolda, Yasemin sessizce Elif’e bakıyordu. Kızının zayıf bacakları, cansız bir şekilde sarkıyordu. Kadir, arabayı sürerken telefonu çaldı; bir arkadaşından mesaj gelmişti: “Bu akşam kumar masası var, gelir misin?” Kadir, gizlice gülümsedi, içinden geçirdi.
“Biraz para harcasam ne olur? Elif’in ilacı duruyor nasılsa.”
Hastaneye vardıklarında, Yasemin doktorla konuşmak için Elif’i içeri götürdü. Kadir, dışarıda beklerken arkadaşına mesaj attı: “Akşam oradayım.” Doktor, Yasemin’e Zolgensma’yı gösterip anlattı.
“Yasemin Hanım, Elif’e bugün ilacı verebiliriz. Hazır mısınız?”
Yasemin, gözyaşlarıyla Elif’in elini tuttu.
“Hazırım, Doktor Bey. Kızım yaşayacak, değil mi?”
Doktor, başını salladı.
“Evet, büyük bir şansınız var. Hakan Bey’e teşekkür edin.”
Yasemin, hıçkırarak cevap verdi.
“Edeceğim. Elif’im nefes alacak, bu bir mucize.”
Ama o akşam, Kadir eve dönmedi. Yasemin, Elif’i hastaneden alıp eve getirdi; doktorlar ilacı sipariş etmiş, yarın uygulanacağını söylemişti. Kadir’in yokluğu, Yasemin’in yüreğine bir ağırlık gibi çöktü. Telefonunu aradı, cevap yoktu. Kadir, kasabanın arka sokaklarında bir kumarhanedeydi. Masada, elinde bir deste kâğıt, gözleri parlıyordu. Arkadaşı sordu.
“Kadir, bu kadar parayı nereden buldun? 5 bin lirayı masaya koydun!”
Kadir, gülerek birasını kaldırdı.
“Elif’in bağışından biraz aldım. İlacı duruyor, bu kadarcık ne ki?”
Arkadaşı, kaşlarını çattı.
“Kadir, o para kızın hayatı değil mi? Dikkat et.”
Kadir, kâğıtları masaya vurdu, sesi kendinden emindi.
“Kazanırsam daha fazlası olur. Elif’e de bana da yeter!”
Gece ilerledikçe, Kadir’in cebindeki para erimeye başladı. 5 bin lira, 10 bin liraya çıktı; sonra bir anda her şey kayboldu. Masadan kalktığında, elleri titriyordu.
“Ne yaptım ben? Ama daha var, 2 milyon duruyor…”
Ama o an, bir çöküşün ilk adımı atılmıştı. Emine ve Ahmet, Mert için dua ederken, Yasemin evde Elif’in başında bekliyordu. Kadir’in kumar masasındaki kahkahaları, kasabanın sessizliğinde kayboldu. Elif’in nefesi, bir babanın ihanetiyle tehlikeye girmeye başlamıştı.
Bölüm 8: İyileşme ve İhanet
Antalya’nın hastanesinde, sabahın ilk ışıkları koridorlara süzülüyordu. Emine ve Ahmet, Mert’in odasında bekliyordu. Mert, yatağında yatıyor, minik kolları hâlâ zayıf ama gözleri umutla parlıyordu. Doktor, Zolgensma enjeksiyonunu hazırlamış, aileyi yanına çağırdı.
“Emine Hanım, Ahmet Bey, hazırız. Mert’e ilacı şimdi vereceğiz.”
Emine, Mert’in elini tuttu, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu.
“Doktor Bey, oğlum iyileşecek mi? Bize bunu söyleyin.”
Doktor, sakin bir gülümsemeyle cevap verdi.
“Evet, Emine Hanım. Birkaç hafta içinde kasları güçlenmeye başlayacak.”
Ahmet, Mert’in başını okşadı, sesi titrekti.
“Dayan, oğlum. Bu iğne senin hayatını kurtaracak.”
Enjeksiyon yapıldı. Mert, küçük bir ağlamayla tepki verdi, ama Emine hemen kucağına aldı, oğlunu göğsüne bastırdı.
“Ağlama, Mert’im. Annen burada, her şey geçti.”
Ahmet, doktorun omzuna dokundu, gözleri dolu dolu.
“Hakan Bey’e nasıl teşekkür ederiz? Mert’imiz yaşıyor sayenizde.”
Doktor, başını salladı.
“Ona dua edin. Mert birkaç gün burada kalacak, sonra eve dönebilirsiniz.”
Emine, Mert’i öptü, fısıldadı.
“Eve döneceğiz, oğlum. Güçlü olacaksın, söz veriyorum.”
Aynı saatlerde, Yasemin ve Kadir’in evinde bir fırtına kopuyordu. Yasemin, Elif’i hastaneye götürmek için hazırlanırken Kadir’in gece boyunca eve dönmediğini fark etti. Telefonunu aradı, cevap yoktu. Elif’in tekerlekli sandalyesini kapıya çekerken kapı açıldı; Kadir, yüzü solgun, gözleri çökmüş bir halde içeri girdi. Yasemin, öfkeyle bağırdı.
“Kadir, neredeydin? Elif’in ilacı bugün uygulanacak!”
Kadir, montunu yere attı, titrek bir sesle mırıldandı.
“Arkadaşlarla oturdum, Yasemin. Biraz geciktim.”
Yasemin, Kadir’in gözlerine baktı, bir şeylerin yanlış olduğunu hissetti.
“Geciktim mi? Kadir, para nerede? Hesaba baksana!”
Kadir, telefonu eline aldı, banka hesabını açtı. Yasemin, ekranı görünce donup kaldı: 2 milyon dolardan geriye sadece 1,5 milyon kalmıştı. Çığlık attı, Elif’in sandalyesine sarıldı.
“Kadir, ne yaptın? Elif’in parasına mı dokundun?!”
Kadir, yere bakarak kekeledi.
“Biraz harcadım, Yasemin. Kumar oynadım, ama kazanırım sandım…”
Yasemin, hıçkırarak Kadir’e vurdu, sesi evi çınlattı.
“Kazanırım mı? Elif’in hayatını çaldın, Kadir! Kızım ölecek!”
Kadir, başını ellerinin arasına aldı, ağlamaya başladı.
“Özür dilerim, Yasemin! Daha var, ilacı alırız diye düşündüm!”
Yasemin, Elif’i kucağına aldı, gözyaşları kızının yüzüne damladı.
“Diye mi düşündün? Bu para Hakan Bey’in güveniydi, Elif’in nefesiydi! Seni pislik!”
Kadir, yere çöktü, elleri titriyordu.
“Hata yaptım, Yasemin. Ama düzelteceğim, söz!”
Yasemin, Elif’i sıkıca sarıp bağırdı.
“Düzeltemezsin! Hastaneye gidiyorum, Elif’im için son şansımı deneyeceğim!”
Yasemin, Elif’le hastaneye koştu. Doktor, kalan parayı görünce kaşlarını çattı.
“Yasemin Hanım, 1,5 milyon dolar yetmez. Zolgensma 2 milyon.”
Yasemin, hıçkırarak yalvardı.
“Doktor Bey, ne olur bir çare bulun! Kızım ölüyor, elimde bu kaldı!”
Doktor, çaresizce başını salladı.
“Keşke yapabilsem. Devlet desteği olsa kurtarırdık, ama yok.”
Yasemin, Elif’in minik elini tuttu, gözyaşları yere damladı.
“Elif’im… Annen seni kurtaramadı. Baban yüzünden…”
O sırada, Kadir kumarhaneye geri dönmüştü. Kalan parayı kurtarmak için son bir umutla masaya oturdu.
“Bu sefer kazanacağım. Elif için geri alacağım!”
Ama kâğıtlar yalan söylemedi; 1,5 milyon dolar, birkaç saat içinde eridi. Kadir, masadan kalktığında cebinde tek kuruş kalmamıştı. Yere yığıldı, ağlayarak yumruklarını yere vurdu.
“Ne yaptım ben? Elif’im… Hakan Bey’in güvenini, her şeyi mahvettim!”
Emine ve Ahmet, Mert’in ilk iyileşme işaretlerini görüyordu: Minik kolları hafifçe kıpırdıyordu. Emine, oğluna sarılıp güldü.
“Ahmet, bak! Mert’im hareket ediyor!”
Ama Yasemin’in evinde, Elif’in nefesi zayıflıyordu. Yasemin, kızını kucağında tutarken hıçkırıyordu. Kadir’in ihaneti, sadece Elif’i değil, tüm SMA hastalarına uzanabilecek bir umudu yok etmişti. Kasabanın gökyüzü, bu trajedinin sessiz tanığıydı.
Bölüm 9: Kasabanın Öfkesi
Antalya’nın kasabası, Kadir’in ihanetinin haberiyle çalkalanıyordu. Yasemin, Elif’i hastaneden eve getirdiğinde, komşular kapıya toplanmıştı. Kadir’in parayı kumarda kaybettiği, kasabanın kahvehanesinden yayılmış, kulaktan kulağa büyümüştü. Yasemin, Elif’in tekerlekli sandalyesini içeri iterken komşu kadınlardan biri, Ayşe Teyze, gözyaşlarıyla yanına koştu.
“Yasemin, doğru mu bu? Kadir o parayı yedi mi?”
Yasemin, Elif’in başını okşarken hıçkırdı, sesi çatallaştı.
“Doğru, Ayşe Teyze. Elif’im için toplanan parayı kumarda bitirdi.”
Ayşe Teyze, ellerini havaya kaldırıp bağırdı.
“Allah belasını versin! Kızının hayatını çaldı, pislik herif!”
Yasemin, gözyaşlarını silip Elif’e sarıldı.
“Beni bırakıp gitti, Ayşe Teyze. Elif’imle yapayalnız kaldık.”
Haber, kasabanın meydanına kadar ulaştı. Bir grup erkek, kahvehanede toplanmış, öfkeyle konuşuyordu. Biri, masaya yumruk vurdu.
“Kadir denen alçak, Hakan Bey’in parasını yemiş! Elif ölecek diyorlar!”
Diğeri, ayağa kalkıp bağırdı.
“Bu sadece Elif’e değil, hepimize ihanet! Biz de yardım etmiştik!”
Bir başkası, sesini yükseltti.
“Hakan Bey bir daha kimseye yardım eder mi şimdi? Hepimizi dolandırılmış gibi hissettirdi!”
Emine ve Ahmet, Mert’le hastaneden dönüyordu. Mert’in kasları hafifçe güçlenmeye başlamıştı; Emine, oğlunu kucağında tutarken gülümsüyordu. Ama kasaba meydanındaki kalabalığı görünce durdu. Ahmet, merakla sordu.
“Emine, ne oluyor? Niye toplanmışlar?”
Emine, bir komşuya seslendi.
“Hasan Abi, ne bu gürültü? Bir şey mi oldu?”
Hasan, öfkeyle cevap verdi.
“Kadir, Elif’in parasını kumarda yemiş! 2 milyon dolar gitmiş, Emine!”
Emine, şokla Mert’e sarıldı, sesi titredi.
“Nasıl yani? Hakan Bey’in parası… Elif ne olacak?”
Ahmet, yumruklarını sıktı.
“Bu alçaklık, Emine! Kadir sadece Elif’e değil, Mert’e de ihanet etti!”
Sosyal medya da alev almıştı. Yasemin’in kampanya sayfası, öfkeli yorumlarla doluyordu. Bir kullanıcı yazmıştı: “Hakan Bey’in iyiliği boşa gitti, bir daha kim SMA’lı çocuklara yardım eder?” Emine, telefonunu açıp yorumları gördü, Ahmet’e gösterdi.
“Ahmet, bak ne yazmışlar… ‘Dolandırıldık’ diyorlar. Hakan Bey duyarsa ne düşünür?”
Ahmet, sinirle telefonu masaya koydu.
“Kadir yüzünden, Emine! Mert’i kurtaran parayı bile gölgeledi bu pislik!”
Emine, gözyaşlarını tutamadı.
“Elif için ağlıyorum, Ahmet. Yasemin ne yapacak şimdi?”
O sırada, Kadir kasabanın dışında bir otel odasında saklanıyordu. Cebinde tek kuruş yoktu; lüks araçları ve oto yıkama dükkânı, kumar borcuna karşılık çoktan elinden gitmişti. Telefonu çaldı; kasabadan bir arkadaşıydı. Kadir, titreyen ellerle açtı.
“Ne istiyorsun, Ali? Benden ne kaldı ki?”
Ali, öfkeyle bağırdı.
“Kadir, kasaba seni linç edecek! Elif’in parasını yedin, Hakan Bey’in güvenini çaldın!”
Kadir, ağlayarak cevap verdi.
“Hata yaptım, Ali! Kazanırım sandım, Elif’im için…”
Ali, sesini daha da yükseltti.
“Elif’in için mi? Kız ölüyor, Kadir! Kasaba seni affetmez!”
Yasemin, evde Elif’in başında oturmuş, kızının zayıf nefesini dinliyordu. Kapı çaldı; komşular içeri doluştu. Biri, elinde bir torba yiyecekle sordu.
“Yasemin, neye ihtiyacın var? Elif için ne yapalım?”
Yasemin, hıçkırarak başını salladı.
“Hiçbir şey yapamazsınız. İlacı yok artık, Kadir her şeyi aldı.”
Ayşe Teyze, Yasemin’e sarıldı, ağladı.
“Kadir cehenneme gitsin! Elif’imizi kurtarırız, bir yol buluruz!”
Yasemin, Elif’in minik elini tuttu, fısıldadı.
“Bulamayız, Ayşe Teyze. Kadir sadece Elif’i değil, tüm umudumuzu öldürdü.”
Kasaba meydanında, bir grup genç Kadir’in oto yıkama dükkânına yürüdü. Camlarını kırdılar, öfkelerini bağırarak döktüler.
“Bu alçak yüzünden kimse yardım etmeyecek artık!”
“Hakan Bey’in parası çöpe gitti, SMA’lı çocuklar ne olacak?”
Gökyüzü griydi, kasabanın öfkesi sokaklarda yankılanıyordu. Emine ve Ahmet, Mert’i eve götürürken bu çığlıkları duydu. Yasemin, Elif’in yatağında ağlarken, Kadir’in ihaneti kasabayı bir gölge gibi sarmıştı. Bu gölge, sadece Elif’i değil, tüm SMA hastalarını vuruyordu.
Bölüm 10: Elif’in Çöküşü
Antalya’nın kasabasında hava ağırlaşmıştı. Yasemin, Elif’in yatağının başında oturuyordu; kızının nefesi her geçen dakika daha da zayıflıyordu. Tekerlekli sandalye köşede duruyor, pembe battaniye yere düşmüştü. Yasemin, Elif’in minik elini tutmuş, gözyaşları avuçlarına damlıyordu. Kapı çaldı; komşu Ayşe Teyze içeri girdi, elinde bir bardak suyla.
“Yasemin, kızım, biraz su iç. Kendini böyle harap etme.”
Yasemin, başını kaldırmadan hıçkırdı.
“İçemem, Ayşe Teyze. Elif’im gidiyor, nefesi bitiyor.”
Ayşe Teyze, yatağın yanına çöktü, Elif’in solgun yüzüne baktı.
“Doktor ne dedi? Bir çare yok mu artık?”
Yasemin, gözyaşlarıyla cevap verdi.
“Para yok, Ayşe Teyze. Kadir her şeyi yedi. İlacı alamadık.”
O gün, doktor Yasemin’i hastaneye çağırmıştı. Elif’i kucağına alıp gitmiş, umutla bir çözüm beklemişti. Doktor, başını eğip konuşmuştu.
“Yasemin Hanım, Elif’in durumu kötü. Nefes cihazı bağlayabiliriz, ama Zolgensma olmadan…”
Yasemin, yalvararak kesmişti sözünü.
“Ama, Doktor Bey! Kalan parayla bir şey yapamaz mısınız?”
Doktor, çaresizce iç çekmişti.
“Keşke yapabilsem. 2 milyon dolar lazım, elimiz kolumuz bağlı.”
Yasemin, Elif’i göğsüne bastırmış, ağlamıştı.
“Kadir yüzünden… Kızımın hayatını çaldı, Doktor Bey!”
Doktor, gözleri dolu dolu cevap vermişti.
“Keşke devlet bu ilacı karşılasa, Yasemin Hanım. Elif gibi çocuklar kurtulsun.”
Eve döndüğünde, Yasemin Elif’i yatağına yatırdı. Nefes cihazı, odada bir hırıltıyla çalışıyordu. Elif’in gözleri yarı açık, annesine bakıyordu. Yasemin, kızının saçlarını okşadı, fısıldadı.
“Elif’im, annen seni kurtaramadı. Baban bizi sattı, güzel kızım.”
Kapı çaldı; bu kez kasabadan bir genç, elinde bir kutuyla geldi.
“Yasemin Abla, kasaba topladı, 5 bin lira var. Elif için yeter mi?”
Yasemin, kutuyu aldı, gözyaşları kutuya damladı.
“Yetmez, kardeşim. 2 milyon lazımdı. Ama yine de sağ olun.”
Genç, başını eğdi, mırıldadı.
“Kadir’i bulsak, o parayı geri alırız belki.”
Yasemin, hıçkırarak güldü.
“Bulamazsın. O parayı yedi, Elif’imle birlikte beni de öldürdü.”
Kadir, kasabanın dışında bir otel odasında, yerde yatıyordu. Elinde boş bir şişe, gözleri şişmiş, ağlıyordu. Telefonu çaldı; Yasemin’di. Açmadı, ama mesaj geldi: “Elif ölüyor, Kadir. Seni lanetliyorum.” Kadir, telefonu yere fırlattı, bağırdı.
“Ne yaptım ben? Elif’im… Kızım gidiyor mu?”
Ayağa kalktı, aynaya baktı; yüzü tanınmaz haldeydi. Yumruğunu aynaya vurdu, cam kırıldı, eli kanadı.
“Hakan Bey’in parasını… Elif’in hayatını… Her şeyi mahvettim!”
Yasemin, o gece Elif’in başında uyuyakaldı. Sabaha karşı, nefes cihazının alarmı çaldı. Yasemin uyanıp Elif’e baktı; kızının göğsü hareket etmiyordu. Çığlık attı, evi inleten bir haykırışla.
“Elif’im! Hayır, gitme, kızım! Annen burada!”
Ayşe Teyze, koşarak geldi, Yasemin’i kollarından tuttu.
“Yasemin, sakin ol! Doktoru çağırıyorum!”
Ama Yasemin, Elif’in cansız bedenine sarıldı, hıçkırıkları odada yankılandı.
“Geç, Ayşe Teyze. Elif’im gitti. Kadir aldı onu benden!”
Kasaba, o sabah Elif’in ölüm haberini aldı. Sokaklar sessizliğe gömüldü. Yasemin, Elif’in pembe battaniyesini koklayarak ağladı. Kadir’in ihaneti, sadece Elif’i değil, kasabanın yüreğini de parçalamıştı. Emine ve Ahmet, bu haberi duyduğunda hastanedeydi; Mert’in iyileşmesi devam ediyordu. Ama Elif’in kaybı, onları da gözyaşına boğacaktı.
Bölüm 11: Mert’in İyileşmesi ve Yasemin’in Acısı
Antalya’nın hastanesinde, Mert’in odası umutla doluydu. Bir hafta geçmişti; Zolgensma’nın etkisi yavaşça kendini gösteriyordu. Emine, Mert’in yatağının başında oturmuş, oğlunun minik kollarının kıpırdanışını izliyordu. Ahmet, kapıdan içeri girip gülümsedi.
“Emine, doktor ne dedi? Mert’imiz nasıl?”
Emine, gözyaşlarıyla oğlunun elini tuttu, sesi sevinçle titredi.
“Ahmet, bak! Kollarını kaldırıyor. Doktor kaslarının güçlendiğini söyledi!”
Ahmet, Mert’in yanına koştu, oğlunun yanağına bir öpücük kondurdu.
“Mert’im, oğlum benim! Yaşayacaksın, Hakan Bey sayesinde!”
Emine, Ahmet’e sarıldı, hıçkırarak güldü.
“Bir mucize, Ahmet. Mert’imiz yürüyecek, oynayacak… Hayalim gerçek oldu.”
Doktor, odaya girip aileyi tebrik etti.
“Emine Hanım, Ahmet Bey, Mert çok iyi gidiyor. Birkaç ay içinde daha da güçlenecek.”
Emine, doktorun elini sıktı, gözleri dolu dolu.
“Teşekkür ederiz, Doktor Bey. Hakan Bey’e nasıl dua etsek az.”
Ahmet, başını salladı, mırıldandı.
“Keşke her SMA’lı çocuk bu şansı bulsa. Devlet bu ilacı karşılasa…”
Doktor, iç çekti.
“Keşke, Ahmet Bey. Mert şanslıydı, ama hepsi değil.”
O sırada, Yasemin’in evi bir matem yerine dönmüştü. Elif’in ölümü, kasabayı sarsmıştı; Yasemin, kızının yatağında oturmuş, pembe battaniyeyi göğsüne bastırıyordu. Gözleri şişmiş, sesi tükenmişti. Kapı çaldı; Emine ve Ahmet, Mert’i kucağında, içeri girdi. Emine, Yasemin’i görür görmez ağlamaya başladı.
“Yasemin… Elif’imizi duyduk. Başın sağ olsun, ne diyeceğimi bilemiyorum.”
Yasemin, battaniyeyi bırakmadan fısıldadı.
“Teşekkür ederim, Emine. Ama hiçbir şey Elif’imi geri getirmez.”
Ahmet, Mert’i Yasemin’e uzattı, sesi titrekti.
“Yasemin, bak, Mert iyileşiyor. Keşke Elif de… Kadir yüzünden…”
Yasemin, Mert’in gülüşüne baktı, gözyaşları sel oldu.
“Mert’in şansı vardı, Ahmet. Elif’imin şansı Kadir tarafından çalındı.”
Emine, Yasemin’in yanına oturdu, elini tuttu.
“Yasemin, keşke bir şey yapabilseydik. Elif için topladığımız paralar…”
Yasemin, hıçkırarak başını salladı.
“Boşver, Emine. Kadir o parayı yedi. Hakan Bey’in iyiliği çöpe gitti.”
Ahmet, öfkeyle yumruklarını sıktı.
“Bu alçak, sadece Elif’e değil, hepimize ihanet etti. Hakan Bey bir daha kimseye yardım etmez!”
Yasemin, battaniyeyi kokladı, fısıldadı.
“Etmez... Artık kimse hasta çocuklara yardım etmeyecek... Kimse kimsenin hayatını kurtarmak için parmağını bile kıpırdatmayacak. Kadir yüzünden başka çocuklar da hep ölecek. Benim acım kendime yeter.”
Mert, Emine’nin kucağında küçük bir ses çıkardı; gülüşü odayı aydınlattı. Yasemin, bu sese bakıp ağlamasını durduramadı.
“Mert’in gülüşü güzel, Emine. Elif’imin sesini bir daha duyamayacağım.”
Emine, Yasemin’e sarıldı, hıçkırıkları birleşti.
“Yasemin, Elif’in acısını içimde taşıyorum. Mert'in kurtulmasına bile doyasıya sevinemedim. Elif için yüreğim yanıyor.”
Yasemin, başını Emine’nin omzuna koydu.
“Teşekkür ederim, Emine. Ama bu çaresizlik… Kadir beni öldürdü.”
Ahmet, pencereden kasabanın gri gökyüzüne baktı. Mert’in iyileşmesi bir mucizeydi, ama Elif’in kaybı bu mucizeyi gölgeliyordu.
“Emine, eve dönelim. Mert’imizi büyütelim, ama Yasemin’i yalnız bırakmayalım.”
Emine, Yasemin’in elini bırakmadan cevap verdi.
“Bırakmayız, Ahmet. Elif’in anısını yaşatırız, ne pahasına olursa olsun.”
Yasemin, gözyaşlarıyla başını salladı.
“Sağ olun… Ama Elif’imin boş yatağı hep burada olacak.”
Odaya sessizlik çöktü. Mert’in minik kahkahası, Yasemin’in hıçkırıklarına karıştı. Emine ve Ahmet, sevinçle hüznü aynı anda yaşıyordu. Yasemin’in acısı, kasabanın yüreğinde bir yara gibi kanıyordu. Kadir’in ihaneti, sadece Elif’i değil, tüm umutları gömmüştü.
Bölüm 12: Yasal Hesap
Antalya’nın kasabasında, Elif’in ölümünden sonraki günler bir sis gibi geçti. Kadir’in ihaneti, kasabanın öfkesini ateşlemiş, sokaklarda fısıltılar yükseliyordu. Polis, Kadir’i bulmak için harekete geçmişti; kasabanın dışında, ucuz bir otel odasında izine rastladılar. Kapı kırıldığında, Kadir yerde yatıyordu; elinde boş bir şişe, yüzü kan içindeydi. Polislerden biri, Kadir’i kolundan kaldırıp kelepçeledi.
“Kadir Yılmaz, kalk! Hakkında şikâyet var, bizimle geliyorsun.”
Kadir, gözlerini açıp mırıldandı, sesi bitkindi.
“Ne şikâyeti? Elif’im… Bitti zaten.”
Polis, sertçe cevap verdi.
“Kızının bağış parasını yedin, Kadir. Dolandırıcılıktan yargılanacaksın!”
Karakolda, Kadir bir sandalyeye çöktü. Karşısında komiser, dosyayı masaya koydu.
“Kadir, 2 milyon doları ne yaptın? Hakan Bey’in parası, Elif’in hayatıydı.”
Kadir, başını ellerinin arasına aldı, ağladı.
“Kumar oynadım, komiserim. Kazanırım sandım, Elif’e daha çok veririm dedim.”
Komiser, öfkeyle masaya vurdu.
“Kazanırım mı? Kızını öldürdün, Kadir! Hakan Bey şikâyetçi, kasaba ayaklandı!”
Kadir, hıçkırarak yalvardı.
“Hata yaptım, cezalandırın beni! Ama Elif’im gitti, neyi geri alırsınız?”
Komiser, soğuk bir sesle cevap verdi.
“Adalet yerini bulacak. Mahkemeye çıkacaksın, Kadir.”
Yasemin, o gün karakola çağrılmıştı. Elif’in ölümüyle yıkılmış, ama polise ifade vermek zorundaydı. Komiser, Yasemin’e sordu.
“Yasemin Hanım, Kadir’in parayı harcadığını ne zaman fark ettiniz?”
Yasemin, gözyaşlarını silip cevap verdi.
“Elif’in ilacı için hastaneye gidince, komiserim. Hesapta 1,5 milyon kalmıştı.”
Komiser, not aldı, devam etti.
“Sonra ne oldu? Paranın geri kalanı nerede?”
Yasemin, hıçkırarak anlattı.
“Kadir kumarda yedi. Elif’im ilacı alamadı, öldü. Kadir her şeyi aldı benden.”
Komiser, başını eğdi, mırıldandı.
“Üzgünüm, Yasemin Hanım. Kadir’i yargılayacağız, ama Elif’i geri getiremeyiz.”
Yasemin, ellerini yumruk yaptı.
“Biliyorum. Ama o alçak cezasını çeksin, başka çocuklar ölmesin.”
Hakan Bey, kasabaya geri dönmüştü. Kadir’in yaptıklarını duyunca karakola geldi. Komiserle konuşurken sesi titriyordu.
“Komiser Bey, ben bu parayı Mert ve Elif için verdim. Kadir nasıl yapar bunu?”
Komiser, dosyayı Hakan’a uzattı.
“Kumar oynamış, Hakan Bey. Hepsi gitmiş. Şikâyetçi misiniz?”
Hakan, gözleri dolu dolu cevap verdi.
“Evet, şikâyetçiyim. Ama asıl üzüntüm Elif. Bir daha yardım etmekten korkuyorum.”
Komiser, iç çekti.
“Haklısınız. Kadir gibi insanlar yüzünden iyilik gölgelendi.”
Mahkeme günü geldiğinde, kasaba halkı adliye önünde toplandı. Kadir, kelepçeli halde salona getirildi. Hakim, dosyayı açıp sordu.
“Kadir Yılmaz, 2 milyon doları ne yaptın? Elif’in bağış parasıydı bu.”
Kadir, başını eğdi, ağlayarak cevap verdi.
“Kumar oynadım, hakim bey. Hata yaptım, Elif’im öldü.”
Hakim, sert bir sesle devam etti.
“Bu dolandırıcılık, Kadir. Kızının hayatını çaldın, Hakan Bey’in güvenini yok ettin.”
Kadir, hıçkırarak yalvardı.
“Biliyorum, cezalandırın beni! Elif’im gitti, ben de bittim!”
Yasemin, salonda oturmuş, Kadir’e bakıyordu. Hakim, Yasemin’e söz verdi.
“Yasemin Hanım, söylemek istediğiniz bir şey var mı?”
Yasemin, ayağa kalktı, sesi kırık ama kararlıydı.
“Elif’imi öldürdü, hakim bey. O parayla şampanya patlattı, kumar oynadı. Ceza yetmez ona.”
Hakim, başını salladı.
“Anlıyorum, Yasemin Hanım. Adalet yerini bulacak.”
Mahkeme, Kadir’i 10 yıl hapse mahkûm etti. Kasaba halkı, kararı alkışladı, ama Yasemin’in yüzünde bir gülümseme yoktu. Kadir, kelepçelerle götürülürken Yasemin’e baktı, fısıldadı.
“Beni affet, Yasemin. Elif’im için…”
Yasemin, gözlerini kaçırdı, cevap vermedi. Kadir’in sesi, adliye koridorunda kayboldu. Yasemin, eve dönerken Elif’in boş yatağına bakmayı göze alamıyordu. Adalet gelmişti, ama Elif geri gelmeyecekti.
Bölüm 13: Son Karşılaşma
Antalya’nın kasabası, bahar güneşiyle uyanmıştı. Emine ve Ahmet, Mert’i parka götürmüştü. Mert, bir yıldır Zolgensma’nın etkisiyle güçlenmiş, minik adımlarla koşmaya başlamıştı. Emine, oğlunun kahkahalarını izlerken Ahmet’e döndü.
“Ahmet, bak Mert’imize… Bir yıl önce nefes alamıyordu, şimdi koşuyor!”
Ahmet, gülümseyerek Mert’i kucağına aldı.
“Hakan Bey’in mucizesi, Emine. Oğlumuz yaşıyor, hayal bile edemezdik.”
Emine, gözleri dolu dolu cevap verdi.
“Evet, ama Yasemin… Elif’imizi düşünmeden edemiyorum.”
Parkın öteki ucunda, Yasemin bir bankta oturuyordu. Elinde Elif’in pembe battaniyesi, gözleri uzaklara dalmıştı. Emine, Yasemin’i fark etti; Mert’i Ahmet’e bırakıp yanına yürüdü.
“Yasemin, nasılsın? Seni burada görünce dayanamadım.”
Yasemin, battaniyeyi göğsüne bastırıp fısıldadı.
“Nasılsın mı, Emine? Elif’imsiz nasıl olayım? Her gün ölüyorum.”
Emine, Yasemin’in yanına oturdu, elini omzuna koydu.
“Biliyorum, Yasemin. Keşke Elif de Mert gibi şanslı olsaydı.”
Yasemin, Mert’in parkta koşuşunu izledi; gözyaşları yanaklarından süzüldü.
“Mert’in gülüşü güzel, Emine. Elif’im de böyle koşsaydı… Kadir her şeyi aldı benden.”
Emine, hıçkırarak cevap verdi.
“Kadir bir alçaktı, Yasemin. Ama senin acın hepimizin acısı. Mert’im iyileşirken bile yüreğim seninle yanıyor.”
Yasemin, battaniyeyi kokladı, sesi titredi.
“Teşekkür ederim, Emine. Ama bu boşluk… Elif’imin yatağı soğuk, ellerim boş.”
Ahmet, Mert’i kucağında Yasemin’e yaklaştı. Mert, minik elleriyle Yasemin’e uzandı.
“Teyze, oyna!”
Yasemin, Mert’in elini tuttu, ağlayarak güldü.
“Elif’im de böyle derdi, Mert. Seni görünce onu hatırlıyorum.”
Ahmet, gözleri dolu dolu mırıldadı.
“Yasemin, Mert’imizi Elif’in anısına büyütüyoruz. Seni yalnız bırakmayacağız.”
Yasemin, başını salladı, hıçkırıkları kesildi.
“Sağ olun, Ahmet. Elif’im gökyüzünde, ama Mert’in gülüşü bana onu hissettiriyor.”
O an, Hakan Bey parka geldi. Emine ve Yasemin’i görünce yanlarına yürüdü.
“Emine, Yasemin… Mert’i görmek için geldim, ama seni de buldum.”
Emine, Hakan’a sarıldı, gözyaşlarıyla teşekkür etti.
“Hakan Bey, Mert’imiz sizin sayenizde yaşıyor. Ama Elif…”
Hakan, Yasemin’in elini tuttu, sesi kırık döküktü.
“Yasemin, Elif için çok üzgünüm. Kadir’in yaptıkları yüzünden kendimi suçlu hissediyorum.”
Yasemin, battaniyeyi sıkıca tuttu, cevap verdi.
“Suçlu siz değilsiniz, Hakan Bey. Kadir gibi alçaklar yüzünden Elif’im gitti. Ama Mert’i kurtardınız, bu yeter.”
Hakan, derin bir nefes aldı, kasabaya seslendi.
“Bu kasabada başka çocuklar ölmeyecek. SMA’lı çocuklar için bir fon kuruyorum, Kadir gibiler buna dokunamayacak.”
Emine, sevinçle Hakan’a baktı.
“Hakan Bey, bu Elif’in anısına bir hediye olur mu?”
Hakan, başını salladı.
“Evet, Emine. Elif’in adı bu fonda yaşayacak.”
Yasemin, gözyaşlarıyla gülümsedi.
“Elif’im… Kızımın adı başka çocukları kurtaracaksa, bu bana teselli olur.”
Parkta bir sessizlik çöktü. Mert’in kahkahaları, Yasemin’in hıçkırıkları ve Hakan’ın sözleri havada birleşti. Emine, Yasemin’in elini bırakmadı; Ahmet, Mert’i omzuna aldı. Kasabanın gri gökyüzü, ilk kez bir umut ışığıyla parladı. Elif’in acısı yüreklerde kanarken, Mert’in gülüşü ve Hakan’ın vaadi, geleceğe bir köprü kuruyordu.
Bölüm 14: Gölgenin Ardında
Antalya’nın kasabası, baharın son günlerinde sessiz bir huzura bürünmüştü. Yasemin, Elif’in mezarı başında diz çökmüş, pembe battaniyeyi toprağa serdi. Mezar taşında “Elif, narin çiçeğim” yazıyordu. Yasemin, gözyaşlarıyla toprağı okşadı, fısıldadı.
“Elif’im, güzel kızım… Annen seni kurtaramadı. Baban bizi sattı, ama sen gökyüzündesin artık.”
Rüzgâr, battaniyeyi hafifçe dalgalandırdı. Yasemin, hıçkırıklarını tutamadı.
“Keşke o parayı ben korusaydım, Elif’im. Kadir’in ellerine bırakmasaydım… Seni çok özlüyorum.”
Mezarlığın girişinde, Emine ve Ahmet belirdi. Mert, Ahmet’in omzunda, elinde bir çiçekle gülümsüyordu. Emine, Yasemin’in yanına yürüdü, bir demet papatya uzattı.
“Yasemin, Elif’imizi ziyarete geldik. Mert çiçek getirdi.”
Yasemin, papatyaları aldı, mezara koydu.
“Teşekkür ederim, Emine. Mert’in gülüşü Elif’imi hatırlatıyor, ama bu acı hep benimle.”
Emine, Yasemin’in omzuna dokundu, sesi titrekti.
“Biliyorum, Yasemin. Elif’in anısı bizimle de yaşıyor. Hakan Bey’in fonu, başka çocukları kurtaracak.”
Ahmet, Mert’i yere indirdi; çocuk, minik adımlarla mezara yaklaştı.
“Yasemin Teyze, Elif nerede?”
Yasemin, Mert’in başını okşadı, gözyaşlarıyla güldü.
“Elif gökyüzünde, Mert. Seni izliyor, gülüşünü seviyor.”
Mert, çiçeği mezara bıraktı, masumca sordu.
“O zaman Elif mutlu mu?”
Yasemin, hıçkırarak cevap verdi.
“Mutlu, Mert’im. Senin sayende biraz olsun huzurlu.”
O sırada, kasabanın meydanında bir hareketlilik vardı. Kadir’in lüks arabası, kumar borcuna karşılık çekiciyle götürülüyordu. Kasaba halkı, sessizce izledi. Bir adam, mırıldandı.
“Kadir hak ettiğini buldu. Hapse girdi, ama Elif geri gelmedi.”
Diğeri, başını salladı.
“Hakan Bey’in fonu iyi ki var. Kadir gibiler bir daha dokunamaz.”
Hakan Bey, kasabada bir okul açılışı yapıyordu. Okulun girişine “Elif’in Umut Okulu” yazılmıştı. Açılışta, Emine ve Ahmet’e seslendi.
“Bu okul, Elif’in anısına. SMA’lı çocuklar için toplanan paralar burada güvende olacak.”
Emine, gözyaşlarıyla cevap verdi.
“Hakan Bey, Elif’in adı yaşıyor. Mert’imiz de sizin sayenizde burada.”
Hakan, başını eğdi.
“Keşke Elif’i de kurtarsaydım. Ama bu fon, başka Elif’leri yaşatacak.”
Mezarlıkta, Yasemin son bir kez Elif’in taşına dokundu.
“Elif’im, adın başka çocuklara nefes olacak. Annen bunu göremedi, ama seninle gurur duyuyorum.”
Ayağa kalktı, Emine ve Ahmet’le birlikte kasabaya yürüdü. Mert, Yasemin’in elini tuttu; minik parmakları, Yasemin’e bir anlık teselli verdi.
Kasabanın gri gökyüzü, o gün bir parça açılmıştı. Kadir’in arabası uzaklaşırken, sokaklar sessizliğe gömüldü. Emine, Mert’e sarılıp geleceğe baktı.
“Ahmet, Mert’imiz büyüyecek. Elif’in anısını taşıyacak.”
Ahmet, gülümseyerek başını salladı.
“Taşıyacak, Emine. Yasemin’le birlikte bu gölgeyi aşacağız.”
Yasemin, son bir kez mezara baktı. Elif’in battaniyesi rüzgârda uçuştu, sanki bir veda gibi. Kasaba, acıyla umudu bir arada yaşıyordu. “Gölgedeki Umut”, Elif’in kaybıyla Mert’in gülüşü arasında, gri bir gökyüzü altında sona erdi.
Son Söz
"Gölgedeki Umut", kasabanın gri gökyüzü altında bitti, ama hikâyesi burada bitmiyor. Mert’in minik adımları, Emine ve Ahmet’in dualarıyla büyüyor. Yasemin’in yüreğindeki yara, Elif’in mezarında kanamaya devam ediyor. Kadir, hapis cezasıyla adaletin gölgesine düştü, ama bu ceza Elif’i geri getirmedi. Hakan Bey’in kurduğu fon, başka çocuklara nefes olmak için bir umut ışığı yaktı. Elif’in adı, bu fonda yaşamaya devam edecek; belki başka anneler, Yasemin’in acısını yaşamayacak.
Bu hikâye, SMA hastalığının acı gerçeğini anlatırken, insanlığın en güzel ve en karanlık yanlarını da gözler önüne serdi. İyilik, bazen bir kasabayı kurtarır; ihanet, bazen bir dünyayı yıkar. Okurken ağladıysanız, öfkelendiyseniz, umutlandıysanız, bu satırların amacı buydu. Elif’in boş yatağı ve Mert’in gülüşü, aynı kasabada yan yana duruyor. Belki bir gün, SMA’lı her çocuk için Zolgensma bir lüks olmaktan çıkar, bir hak olur. Belki bir gün, hiçbir anne evladının nefesini kaybetmez. O güne kadar, bu hikâyeyi unutmayın. Elif’in anısını, Mert’in umudunu ve Yasemin’in gözyaşlarını yüreğinizde taşıyın. Gölgedeki umut, sizinle yaşasın.
Not: Bu hikaye aşağıda özeti verilen Risale-i Nur'un 4. sözündeki alegorik hikayecikten ilham alınarak modern bir yorumla yeniden yazılmıştır....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi aşağıdaki yorumlarda paylaşın!